Yaşlılığın
kendisi insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmakla birlikte yaşlılığın sosyal
bir sorun olarak ortaya çıkışının tarihi çok daha yenidir. Daha önceleri gerek
nüfus içinde oransal olarak küçük bir grubu oluşturmaları gerekse insan ömrünün kısa
olması nedeniyle yaşlılık ve yaşlanma, eskiden bireysel ve ailevi bir sorundu.
Tıp ve sağlık alanında meydana gelen gelişmelere paralel şekilde insanların
yaşam süreleri uzamış, geçmişte daha az kişinin erişebildiği yaşlılık bir
ayrıcalık olmaktan çıkarak tüm bireylerin karşılaşması olası bir yaşam dönemi
haline gelmiştir. Başka bir deyişle yaşlılık, nüfus içinde yaşlıların oranının
artması ve yaşlılık döneminin uzamasıyla birlikte bireyin ve ailenin baş etme
sınırlarını aşan bir takım sorunları beraberinde getirmiştir. Benzer şekilde
toplumsal yapıda yaşanan değişimler, aile yapısının göç ve kentleşmeyle
birlikte dönüşüme uğraması da yaşlılığın yapısal değişimine neden olmuştur.
Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ) kronolojik sınıflamasına göre: 0-18 yaş arası: ergen, 18-65
yaş arası: genç, 65-74 yaş arası: genç-yaşlı, 74-84 yaş arası: yaşlı, 85 yaş ve
üzeri: çok yaşlı kabul edilmektedir. Çeşitli sınıflandırmalar, farklı yaş
kriterlerinin kullanımı söz konusu olsa da, ulusal ve uluslararası yaşlılık
çalışmalarının genelinde DSÖ’nün tanımı esas alınmaktadır.
Yaşlılık,
genetik, yaşam şekli, kronik hastalık gibi değişkenleri içeren karışık bir
süreçtir. Yaşlılık ve yaşlanma kavramları, tek bir tanımla yapılamadığından,
genellikle yaşlanma; kronolojik, sosyal, fizyolojik ve psikolojik yaşlanma
olarak tanımlanmaktadır. Yaşlılıkla ile ilgili ilk akla gelen biyolojik
tanımıdır. Yaşlılık canlı organizmanın çevreye uyum yeteneklerini zamanla
yitirmesi ve bu yeteneklerin tamamen yok olması veya doğumdan itibaren
geçirdiği doğal ve yavaş ilerleyen değişimler olarak tanımlanmaktadır.
Psikolojik açıdan bakarsak yaşlanma dönemi hafıza ve öğrenmedeki azalmalarla
tecrübe ve bilgi birikiminden oluşan gelişmeleri kapsamaktadır. Sosyolojik
tanımı ise şöyle açıklanmaktadır: Bedensel ve zihinsel durumda meydana gelen
aksaklıklar fiziksel, sosyal, kültürel, çevrenin yetersizlikleri ile birleşince
yaşlılık bir problem haline gelmektedir.
Yaşlılığın
problem olarak algılanmasının nedeni büyük ölçüde, yaşlılığın toplumsal olarak
hep kaçınılmak istenen ve hastalıklarla özdeşleştirilen bir dönem olarak
görülmesinden kaynaklanmaktadır. Sosyolojik olarak yaşlanma, yaşam boyunca
kişinin toplumsal rolleri ve statüsü, beklentileri ve normlarının değişmesi ile
ilgilidir. Bu nedenle de yaşlılık başlangıcının emeklilik dönemiyle birlikte
düşünülmesi doğaldır.
Yaşlılık
evrenseldir ve bilinen fakat görmezden gelinen bu gerçekle dünya nüfusunu oluşturan
herkes öyle ya da böyle bir dönem geçirecektir. Dünya nüfusundaki 65 yaş ve üstü
nüfusun oranı birçok değişim ve gelişmeye bağlı olarak artmaktadır. En başta
sağlık koşullarındaki iyileştirmeler ve teknolojik gelişmelerle birlikte ortalama
yaşam süresinin uzaması, bunlara bağlı olarak azalan bebek ölüm oranlarının ve
doğum oranlarının düşmesi dünya çapında bir yaşlanmayı kaçınılmaz kılmıştır. Ülkelerin
farklı demografik yapıları ve gelişmişlik seviyeleri nedeniyle her ülke aynı
doğum, ölüm oranlarına sahip değildir, ancak kendi demografik yapısı içinde değerlendirilince,
çoğu ülke yaşlanma dönemine çoktan girmiştir ya da girmek üzeredir. Dünyadaki
nüfusun hızla yaşlandığı istatistiklerle çarpıcı bir şekilde kanıtlanmaktadır. Yaşlılar
bugün dünya nüfusunun % 14’ünü oluşturmaktadır. Bu oran, 2050 yılına geldiğimizde
% 21’e yükselecektir.
Türkiye
her zaman için genç, dinamik bir nüfusa ve büyük bir iş gücüne sahip olan ve bu
özelliklerle övünen bir ülke olmuştur. Fakat özellikle son yıllarda doğurganlık
oranlarının düşmesiyle ve beraberinde oluşan çeşitli demografik değişimlerle
giderek yaşlanmaktadır. Birleşmiş Milletler toplam nüfus içinde 65yaş ve üstü
olanların % 7’yi geçmesi halinde, o ülkeyi yaşlanmakta olan bir yer olarak
tanımlar. Türkiye’de 2009’da 65 yaş ve üstü kategori Türkiye nüfusu içinde % 7’ye
kadar ulaşmıştır. Türkiye, her ne kadar yaşlı nüfus oranı açısından, Japonya (%
19,7) ve İspanya (% 16,8 ) gibi ülkelerle kıyaslandığında genç bir ülke gibi
gözükse de, BM kriterlerine göre yaşlanan nüfus kategorisine girmenin
eşiğindedir. Öte yandan, Türkiye’nin
geçirdiği demografik değişimler giderek, yaşlı nüfusun yoğun olduğu gelişmiş
bir Avrupa ülkesinin demografik yapısına ve değişimlerine benzemektedir.
Türkiye’nin demografik yapısını anlamak ve giderek nüfusun nasıl yaşlandığını
kavramak için kısaca bu değişimleri görmek faydalı olacaktır. Türkiye için nüfus
kuruluş yıllarından beri hep bir mesele olmuştur. Ülke, genel olarak üç demografik
geçiş yaşamıştır. Devletin kuruluşundan 1960’lara kadar olan ilk dönemde, gerek
yeni bir devletin kuruluyor olması, gerekse ülkenin savaşlardan çıkması nedeniyle
nüfus artışını teşvik eden politikalar uygulanmıştır. Bu sebeple kaba doğum
hızı bu dönemde oldukça yüksektir. Bu politikalar, erken Cumhuriyet döneminde
nüfus artışını ülkenin gelişimi için zaruri gören bakış açısına dayanmaktadır.
Bu doğum hızındaki artış, ekonomi ve sağlık alanındaki gelişmelere bağlı ölüm
oranlarının düşmesiyle birlikte nüfus artışını getirmiştir. 1960-1985
arasındaki ikinci dönemde, hızla artan bu nüfusu kaldıracak ekonomik güç
olmadığından doğum oranlarını düşürmeye yönelik politikalara başvurulmuştur.
Nüfus planlamasıyla birlikte doğum oranları azalmaya başlamıştır. Bununla
birlikte ölüm oranlarındaki azalma devam ettiği için, nüfus artışı belli bir
seviyede sabitlenmiştir. Doğum oranlarının düşmesinde göç ve şehirleşme de
etkili olmuştur. 1985’ten günümüze kadar olan son dönemdeyse, doğum oranındaki
keskin düşüş nüfus artış hızında da bir düşüşe neden olmuştur. Demografik
veriler, Türkiye nüfusunun giderek yaşlandığını göstermiştir.
İstatistiklerin
de gösterdiği üzere Türkiye’de yaşlanma her yerde aynı oranları göstermemekte
ve bölgelere, şehirlere göre değişmektedir çünkü her şehrin demografik,
ekonomik ve sosyal yapıları farklılık göstermekte, bu durum da doğal olarak
nüfusun yapısını etkilemektedir. Bununla birlikte bazı bölgelerin demografik
özellikleri göç, terör gibi dış faktörlerden de etkilenerek şekillenmektedir.
Yaşlılık
döneminin en önemli ölçütleri yaşam doyumu ve kalitesidir. Yaşam kalitesi hem
genel hem de patolojik özellikleri kapsamaktadır. Yaşam doyumu ile yaşam
kalitesi benzer kavramlardır. Yaşlılık dönemi, bu dönemdeki yaşam doyumu ve
kalitesi; hayat koşulları, çevre, doğa, sağlık koşulları, gelir düzeyi/meslek,
sosyal statü, eğitim düzeyine göre değişebilmektedir. Bu gibi faktörler yaşlı
bireylerin yaşam doyumu ve kalitesini de etkilemektedir.
Yaşlı
bireylerin karşılaştıkları sorunları ve yaşam tatmin düzeylerini toplumun genelinden bütünüyle
ayırmak doğru değildir. Bir toplumun içinde ve onun bir parçası olarak yaşayan
yaşlılar da genel toplumsal, kültürel ve siyasal bağlamın ürettiği sorunlarla
muhatap olmakta ve onlardan etkilenmektedirler. Bununla birlikte
karşılaştıkları sorunların çözülmesi
ve muhtemel problemlerin
önlenebilmesi, yaşlılığa ve yaşlanmaya dair deneyimli kişilerin
görüşlerini ve değerlendirmelerini
dikkate
almayı gerekli kılmaktadır.
Ülkemizdeki
yaşlı ve emekli nüfustaki hızla artışa paralel olarak bu insanların
ihtiyaçlarına, yaşlılığa ve emekliliğe uyum süreçlerinde yaşadıkları
problemlere, karşılaştıkları sosyal, kültürel ve ekonomik güçlüklere karşı daha
kesin çözümler üretecek “yaşlılık politikalarına” önemle ihtiyaç duyulmaktadır.
Yaşlıların topluma daha aktif katılacakları çözüm yollarının, hem yerel
politikalar hem de ulusal yaşlılık politikaları çerçevesinde düzenlenmesi
gerekmektedir. Bu düzenlemelerin de, değişen koşullara uyum sağlaması ve çağdaş
özelliklerle donatılmış olması gerekmektedir.
Son
tahlilde Corona virüsü nedeni ile yaşlıların sokağa çıkma yasağına yönelik olarak sosyal
medyadan izlediğimiz yaşlılarımıza hiçte hak etmediği tutumları da şiddetle kınıyor,
konuyu Blogger aracılığı ile kamuya saygı ile duyuyorum.
Nizamettin Biber
Kaynaklar;
1-İstanbul’da
Yaşlanmak, İstanbul’da Yaşlıların Mevcut Durumu Araştırması, Editör: Murat
Şentürk, Harun Ceylan, Açılım kitap, 2015
2-https://www.academia.edu/6669183/
Türkiye'de yaşlılık incelemesi: Yaşlılık dönemi ve eşitsizlikler
3-http://www.journalagent.com/adlitip/pdfs/adlitip_24_2_32_39.pdf
4-https://www.uplifers.com/dunya-saglik-orgutu-18-65-yas-arasini-genc-kabul-ediyor-o-zaman-omurgamiz-icin-dans/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder