27 Mart 2020 Cuma

Ruh Sağlığımızı Korumak


Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasına göre; dünyada kişilerin işlevsellik kaybına en çok yol açan on hastalıktan beşini psikiyatrik hastalıklar oluşturmaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütü; Sağlıklı insan; bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir, diyor.
Zorunlu, gönüllü olarak evlerde karantina altında bulunduğumuz bugünlerde ruh sağlığımızı nasıl koruyabiliriz?
Ekonomik koşulların ağırlaşması ile geçim derdi ve yarın kaygılarının yanında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), pandemi ilan edilen ve dünyanın birçok ülkesinde toplu ölümlere yol açan yeni tip koronavirüsle mücadelede, ruh sağlığının korunmasına dikkat çekiyor.
Bu dönemde yaşanan en yaygın duygular, korku ve kaygılardır, virüs hastalığının ve sonuçlarına ilişkin korkulara ek olarak, günlük yaşam biçiminde oluşan ani değişim ve belirsizliğin de kaygılarımızı artırdı. Karantina süreçleri sırasında kaygılı, öfkeli, çaresiz, tükenmiş, çökkün hissedebiliriz.
Koronavirüsün ruh sağlığımızı olumsuz etkilememesi için neler yapılmalı?
Güvenilir kaynaklardan bilgi almalıyız.
Belirli düzeyde korku ve kaygının hissedilmesi çok normal bir tepki, sağlığımızı korumaya yönelik etkisinin bulunması ancak bu duygular çok artarsa işlevsel olmaktan çıkıp irrasyonel değerlendirmelere ve davranışlara neden olabilir. Böylesi bir kaygının yaşanmaması için sosyal veya görsel medyadaki kirli ve karmaşık yayınlanan bilgilerden değil, güvenilir kaynaklardan alınması önem taşıyor.
Zira bilgi alma süresi kontrol edilmeli, sürekli salgınla ilgili bombardıman halinde yayın yapan haber kanallarını izlemek, sosyal medyayı takip etmek ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratacağından bu, günde bir ya da iki kez olacak şekilde belirlenen zaman dilimlerinde yapılmalıdır. Üzücü bulunan haberleri izlemeye ya da dinlemeye ayrılan zaman azaltılarak hissedilen endişe ve gerginlik azaltılabilir.
Hobilerimize zaman ayırmalı, bol bol kitap okumalıyız.
Bunun dışındaki zamanlarda evdeki yakınlarla zaman geçirmeli, telefonla ya da sosyal platformlar aracılığı ile arkadaşlarla görüşmeli, sosyal dayanışma bilinci her şekilde geliştirilmelidir. Bu süreçte özellikle Çocuklar, yaşlılar ve engelliler psikolojik olarak desteklenmelidir.
Kendimizi yeterince tanımaya çalışmalı, Sahiplik ve olmak kavramlarına dair farkındalık yaratan ve farklı bakış açısıyla günlük yaşantımızda yaptığımız yanlışları psikolojik olarak ele alan Erich Fromm ve onun “Sahip Olmak Ya Da Olmak” adlı kitabındaki yaşam mottosunu düşünerek, sadece olmak fikrini yeniden değerlendirmeliyiz.
Sahip olduğu somut şeylere daha çok güvenmek ve ömrümüzü bu somut şeylerin güveniyle sürdürmek yerine hayatımızdaki soyut şeylerle beslenmeyi ve onlarla yaşamımıza renk katmayı düşünebiliriz. Mutluluk ve hazzı bu şekilde yakalayabiliriz diye düşünmeliyiz.
Günlük yaşantımızda yaptığımız yanlışlardan, “Olabilmek” için “sahip olmak” duygusundan vazgeçmeli, yeteri kadar paylaşmalı, güvenmeyi öğrenmeli, tüm varlıklara sevgi ve saygı duymalı, yapıcı bir şekilde eleştirme konularını değerlendirmeliyiz.
Daha mütevazi olmak için yeni bir yaşam felsefesi olarak şu sloganı öneriyorum: “Az Tüket”. Altında yaşadığımız soluk mavi gökyüzünün şimdikinden daha yaşanabilir bir parlak bir tona evrilmesi dileğimle.
Korkulara ve kaygılara teslim olmayalım, sağlıklı günler diliyorum.
Nizamettin BİBER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder