Okuduğum
binlerce kitap arasında belki de dünyanın en iyi kitabı diye ifade edebileceğim
İlk gençlik yıllarımda okuduğum bir kitap olan Martı Jonathan Livington’dan günün
anlam ve önemine binaen kısacık bahsetmek istiyorum.
Kitabın
yazarı Richard Bach’ın asıl mesleği pilotluktur. Uçmanın verdiği hazzı kendi
inancıyla bileştirmiş ve bu yoğun duygusunu okurlara ileterek paylaşmak istemiştir.
Kitabın
kahramanı Martı Jonathan Livington, uçmayı öğrenmek için ailesine ve sürüsüne
karşı koymuş idealist bir martıdır. Uçmakta diğer martıların yapamadığını
görür. Uzaklara gidebilmenin kendisini özgür kıldığını hisseder. Günübirlik
yaşamla, yemekle uğraşan sürüsünü sıkıcı ve zavallı bulur. Bir gün Jonathan
kendisine doğru yolu gösterecek bir uçuş öğretmeniyle tanışır. Öğretmen ise
ışıklar saçan bir ermiştir.
Eren,
“… tüm yaşamın özü olan o görünmez yetkinliğe ulaşmak için çabalamaktan asla
vazgeçilmemesini” öğütler. Öğretmenin yolundan giden Jonathan sürüsüyle ters
düşer.
Bir
martının hayatı üzerinden bize kendi sınırlarımızı aşabileceğimizi söyleyen
yazar, kitapta jonathan’ın uçuş denemelerine de yer verir.
Yazar,
özgürlük, dayanma ve umut kavramlarını bir martının kanatlarına bindirirken, umutsuzluk
ve boşluk içinde günlerini geçiren insanların maceralarını da ustaca ortaya koyar.
Richard
Bach’ın “martı jonathan livingston” metaforu üzerinden hikayeleştirdiği bu kitap,
kendi kabuğunu kırmaya çalışan, limitlerini zorlayan, öğrenmeye aç ve hayat
amacını sorgulayan olan bir martının sürünün dışına itilişi ve bir zaman sonra
tekrar geri dönüşünü anlatır.
Ayrıca
kitap, sıradan olmayı reddedenlerin, çoğunlukta olmanın dayanılmaz hafifliğine,
kolaycılığına ve güvenli ortamına sığınmayanların, çoğu ülkede, mahallede hatta
ailede dahi nasıl dışlandığının veya baskı altına alındığının güzel bir tasviridir
adeta.
Ben
bu kitap sayesinde, İlk önce kanatlarım olduğunu fark ettim. Sonra da uçmayı
öğrendim. İnsanın hayatta kendisi olarak, olduğu gibi var olabilmekten öte bir
amacı olmaması gerektiğini anladım.
Uçmak
bir martıya bahşedilen en doğal hak, özgürlük ise onun doğasında var. Biz ise
özgürlüğümüzü engelleyecek ne varsa; gelenekler, kör, batıl inançlar ya da farklı
şekillerdeki sınırlamaların yok edilmesi için var gücümüz ile mücadele
etmeliyiz.
Corona
virüsü nedeni ile karantina koşullarında yaşadığımız bu günlerde özgürlüğün
değerini çok daha baskın bir şekilde anlama olanağı buluyoruz deneysel olarak.
Yaşamak
için anlamlı bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi!
Hepimizin
birer Martı Jonathan olması, içimizdeki uçsuz bucaksız özgür ruhun ortaya
çıkması için zihnimizdeki zincirlerden kurtulmamız gerekir.
Yaşınız
kaç olursa olsun Richard Bach’ın “martı jonathan livingston” kitabını
okumadıysanız eğer geç kalmış sayılmazsınız şimdi bile şiddetle okumanızı
öneririm.
Nizamettin BİBER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder