Malinowski’ye
göre, ister post modern bir toplum ister en ilkel toplum olsun büyüsüz bir
toplum yoktur. Arkeolojik eserler insanoğlunun her zaman hayatında var olan
sihir ve büyünün tarihinin M.Ö. binlerce yıl geriye gittiğini göstermektedir. Büyücülüğün
ilk olarak nerede başladığını bilmemekle beraber başlangıç yerinin Orta Doğu
olduğu kabul edilmektedir. Etkileme, yayılma, örtme, kapatma anlamlarını
taşıyan büyü, (Büy/Büğ/Böğ) kökünden
türemiştir.
Büyü
veya sihir, insanların doğaüstü,
paranormal
veya mistik
yöntemlerle doğal dünyayı (olayları, nesneleri, insanları) etkileyebildiğini
öne süren uygulamalar ve bunların çevresinde oluşturulan kültürel sistemdir. Popüler
kültürde sık rastlanılan büyü yapma yöntemleri arasında; çeşitli malzemelerden
karışımlar hazırlama, büyülü sözcükler söyleme veya hareketler yapma, büyülü
yazılar veya semboller çizme, sihirli değnek gibi araçlar kullanma, belirli bir
kişiyi sembolize eden kuklalar kullanma, kan veya hayvan yağı kullanma
sayılabilir.
Büyü,
deprem, sel, savaş, trafik kazaları, yangın vb. trajik olaylar, yaşamdaki
krizler, önemli tasarımların başarısızlıkla sonuçlanması, ölüm, soy sırlarına
giriş, mutsuz aşk, hiç dinmeyen nefret duygusal gerilim durumlarında oluşur, en
çok ta bu zamanlarda etkili olan bir olgudur.
Büyü,
önceden hesaplanmayan rastlantılarla ilişkili olarak insanın ısrarcı
beklentisiyle yapılmaktadır. O halde her dileğin kendi büyüsü olduğu
söylenebilir.
Faaliyetin
kesin güvenli olduğu, rasyonel yöntemlerin ve teknik süreçlerin kontrolü
altında bulunduğu yerlerde hiçbir büyü faaliyetine rastlanmaz.
Büyünün
asıl işlevi insanın henüz tümüyle egemen olamadığı önemli faaliyetlerde
gedikleri ve aşılamazlıkları aşmak amacı taşımasıdır. Büyücü insanı kesin bir
inançlar donatır.
Büyü
pratik hedefleri gerçekleştirmeye yönelmiştir. James Farzer büyüyü bir yalancı
bilim olarak tanımlar. Büyü, karşı büyüyü doğuran bir özelliğe sahiptir, özel
duyu deneyimlerine dayanır ve doğrudan kendini gözler. Umudun boşa
çıkmayacağını ve isteğin yanılmayacağı inancına dayanır.
Sihir,
büyü ve tabiatüstü güçler kullanılarak yapılan eylemler kendi içlerinde bazı
materyallerle bütünleşmektedir. Bu materyaller kimi zaman kutsal olarak
nitelendirdiğimiz şeyler olurken kimi zaman farklı nesneler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunları muska ve tılsımlar, uğurluklar, isim, sayı ve renkler,
kutsal kitaplar, cinlerle ilişki kurma ve birtakım nesneler başlıkları altında
toplanabilir.
İnsanoğlu
başlangıçtan itibaren bilinmeyene karşı merak duygusu, insanları yaşadıkları
psikolojik olaylar ve farklı inançların da etkisiyle tabiatüstü üstü güçlere
başvurmaya yönlendirmiştir. Bu arayış sonucunda birey cinci, büyücü, falcı,
muskacı vb. ruh sağlığı alanında hiç eğitimi olmayan kişilere başvuran ve
başvuru sonucu çok sayıda zarar gören bireyler karşımıza çıkarmaktadır. Levi Strauss’un
“kendi doğasına ve içinde yaşadığı topluma yabancılaştırılan ‘çağdaş insan’,
büyüye, söylene, vb. belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır”
düşüncesi pratik yaşamda umulduğundan fazla yer bulmaktadır.
Aydınlanma
ve modernizasyon düşüncesinin “aklını kullanma cesaretini göster!” mottosuna
rağmen toplumsal ve bireysel düzlemde akıl-büyü sarkacının hala aktivitesini
nasıl sürdürdüğü ve Frazer’ın, eski bir İtalyan halk töresinde anlattığı ‘altın
dal’ umudu ile açıklanabilir. İnsanoğlu her zaman kendi bilgi sınırlarını aşan
durumlara ilgi duymuş, bu ilgisi zaman zaman hayatında batıl inançların yer almasında
büyük rol oynamıştır. İnsanlar gelecekle ilgili kaygılarını gidermek ve
psikolojik olarak kendilerini rahatlatmak için falcı, büyücü vb. kişilere
başvurmaya devam etmektedir.
Günümüzde
sihir ve büyüye başvurma nedenleri olarak; a) Belirsizliği giderme ve geleceği
bilme arzusu, b) Özel yaşam başarısızlığına neden bulma ihtiyacı, c) Biyolojik/psikolojik
hastalıkların nedenini büyüyle ilişkilendirme ve büyü bozmak için, d) Bireysel
merakın tatmini, gösterilmektedir.
Son
olarak; Niğde’nin Ulukışla Belediyesi, belediye binasının önünde ‘üzerlik’
denilen tütsü yaktırıp, “Bu tütsü Corona virüsü Ulukışla’dan def edecek”
iddiasında bulunması,
Güngören’de
kendisini imam olarak tanıtan Fikret G.’nin corona virüsüne karşı muska yazdığı,
hastalıkları tedavi ettiği, ayrılan çiftleri barıştırdığı, kötü büyüleri bozduğu
ve kısmet açtığı bahanesiyle insanları dolandırdığı gerekçesi ile gözaltına
alınması,
Büyünün
toplumumuzda halen daha yoğun olarak teveccüh gördüğünün göstergeleridir.
Nizamettin BİBER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder