Ünlü ressam Pablo Picasso tablolarındaki insanların gözlerini genellikle kafanın en olmayacak yerine kondurur, yüzler ve gözler simetrik olmaz ve bir insanın iki yüzünde iki ayrı kişilik ve karakter okunur. Gözün biri başka diğeri başka duygular yansıtır. Bu benlikteki çok kişiliği parçalanmışlığı, kişilik bölünmüşlüğünü o böyle somutlaştırır. Picasso'nun insanları, tıpkı mitolojideki tepegözler (kikloplar) gibi, sanki hilkat garibesi hepsi de doğuştan çarpuk çurpuktur.
Tablolarında faşist toplum düzeninin kendi çocuklarını yiyen tanrılar düzenindeki farksızlığı yansıtır. Bu tablolarda resimlediği insan yüzleri, kendi çocuklarını yiyerek tanrılara özenerek faşizmin bizzat yarattığı insanlardır. Biri başka diğeri başka duygu yansıtan yüzlerle, başka başka kişilikleri gösteren insan gözleri, bir benlikte, aynı anda, ayrı ayrı dünyaların insanlarının iç içe olduğunu Picassonun tablolarında görürsünüz. Avrupa’da kol gezen bir zamanların faşizm korkusu, işte nihai olarak böyle kişilikler oluşturmuştur. Yangın alevi ile şafak ışığını ayırt edemeyen algı kargaşası, faşizmin kimliği olarak, olduğu gibi yalın bir şekilde Picassonun tablolarına yansımıştır. Böyle bir algı karmaşası Faşizmin yok edişi, batırganlığı tablolarda “çığlıkla öfke karışımı” bir sanatçı duyarlılığı ve nida ifadesi ile insanlık algısına sunulmuştur.
Ünlü ruh doktoru Alfred Adler; Picasso’nun tabloları için ilk görüşte, “bunlar şizofrenik karakterleri yansıtıyor” demiştir. Albert Camus’ta Picasso gibi şizofrenik karakterleri ve kişilikleri roman sanatında canlandırmıştır. Bu iki sanatçının ayrı ayrı dallarda aynı tür yaratıcılığa girmesi yine rastlantı değildir, biri Fransa’nın yarattığı Cezayir de gözlerini dünyaya açmış Alman Nazizm’in Fransa’daki dehşetini yaşamıştır. Diğeri de İspanya'daki Franco Faşizmini (Picasso) ilikleri sızlarcasına yaşamıştır.
Ve günümüzde benlik bozulmasına neden olan etkenler yeryüzünden ve ülkemizden silinmemiştir. Çift kişilik taşımak, ikiyüzlü görünmek etkenleri henüz çok diridir. Duygu ve düşüncelerdeki küntlük (aptallık, bilgisizlik, uyuşukluk), inkâr edilmeyecek bir şekilde orta yerde, açıklıktadır. Düşünce düzeneklerindeki dağınıklık giderilmemiş durumdadır. Keza seçmek ve ayırt etmek yeteneği geliştirilmemiştir. Gerçekleri aramak, yeniliklere yönelmek, doğruya onay vermek, ahlaksızlıklara karşı çıkmak, özgürlük, kardeşlik, adaletten yana olmak kişilikler üzerinde henüz egemen değildir. İnsanların ruh hali, her alanda gelişmişlikten ilkelliğe doğru, tersine bir hiyerarşi izleyen bir gidişin seyircisidir. Ulaşılan her aşamada işletilen mekanizmalar, geçmiş çağların, dönemlerin terk edilmiş düzenekleridir. İlkelliğin, çağ dışılığın, primitifliğin, irrasyonel aklın egemenliğine konformizm (çaresiz bireyin tavrı) içinde destek verilmektedir. Dışladığını aynı anda benimsemek, reddettiğini aynı benlikte kabul çaresizliği, “bindiği dalı kesme” mantığı, celladına aşık olan kurban gibi uygulamalar sür git devam etmektedir. Tersine doğru geriye gidişte işletilen ilkel mekanizmaların doğurduğu kaba saldırganlıkları, kimileri şafak ışığı sanıyor, kimileri ise bunlardan yarar beklentisindedir. Göz önünde yapılan ahlaksızlıklara, hırsızlıklara, anti vicdani uygulamalara hem dini hem de sosyolojik bahaneler uydurmak, parçalanmış, şizofrenik ruh halinin hezeyanlarıdır. Korku ve umutsuzluğun yarattığı beyin ve karakter çatlaklıkları, henüz onarılmaz durumda değildir ama korkunç bir hızla artmaktadır. Güvensizliğin yarattığı ruhsal huzursuzluk ve algı kargaşası belleklerdeki yerini henüz korumaktadır.
Sözün özü, dönüp dolaşıp, Atatürk’ün “Korku ve dehşet aşağılık karakterler yetiştirir.” Diye işaret ettiği, parmak bastığı gerçeğe dayanıyor. Dememiz odur ki; gerçekler bir bütünlük içerisinde algılanamazsa, tahribatların ve yıkımların nedenleri kavranamaz. Nitekim sonuçta odur.
Çünkü, yangın yalazı ile, gün ışığını ayırt edemeyen bir bilinç ve algı kargaşası ortalık yerde henüz egemendir.
Bir itirafta bulunmak istiyorum; Picasso'nun resmettiği çift kişilikli veya poli (çok) karakterli insanların yaşadığı bir topluma evrilişimizi gözlemlemek, izlemek sosyolojik yanımı incitmekte, psikolojimi ise acıtmaktadır.
Nizamettin BİBER
Çok güzel ve düşündüren bir yazı...
YanıtlaSilPsikolojimiz çok acıyor.
Selamlar
Teşekkür ederim, gençlerin deyimi ile aynen
YanıtlaSil