6 Mart 2017 Pazartesi

Kapıyı burnunuzla çalın!


Amerika eski dünyalılar (Avrupalılar) tarafında işgal edildikten sonraki süreçte Kızılderili şefleri trenle New York’a getiriliyordu. Gara geldiklerinde bir heyet Kızılderelileri karşıladı. Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı. Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü Kızılderilileri şaşırtmıştı. Bir ara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Hehaka Sapa-kara geyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi. Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar onlara inanmadı. Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler. Kara geyik ısrar ederek, Arabayı durdurdu. Arabadan İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü. Amerikalılar şaşırmıştı. “Olamaz” dediler, “Sende doğaüstü güçler var.”
Kara geyik, “Hayır” dedi, “Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.” “O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik yanındaki Amerikalıya, “Bana bir madeni para verebilir misiniz?” dedi. Amerikalı şaşırarak Kara Geyiğe 50 centlik bir madeni para verdi ve Kara geyik madeni parayı kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı. Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı. Kara geyik yanındakilere sordu: “Anladınız mı?” “Anlamadık” dediler. Anlattı; “Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz, Ağustos böceğinin şarkısını duyardınız.”
Sahi neden doğanın sesini dinlemiyor?, doğaya bu kadar hoyratça davranıyoruz, ya da davrananlara izin veriyoruz?
Zamanın birinde Anadolu’da hali vakti yerinde bir kişi çarşıda pejmürde biriyle karşılaşır. Adamı acır hamama götürüp temizletir, yedirir, içirir. Adamla konuşunca onun çok bilge biri olduğunu görür ve şaşkınlık içinde sorar: Niçin böylesin? Bilge kişi: -İçime bakmaktan dışımı göremedim der.
Sahi dışımıza bakmayı bırakıp ne zaman içimizi göreceğiz?
Bayram bitmiş olsa da; toplumsal olarak yaşadığımız travmatik günlere rağmen tüm MB yazarlarının bayramlarını kutlamak isterdim ancak nerdeyse bütün milli bayram kutlamalarının kaldırıldığı, her gün teröre onlarca can verdiğimiz, canlı bomba patlamaları nedeni ile korku içinde yaşadığımız, sınırlarımızın tel tel döküldüğü, daha nice sorunlar yaşadığımız güzel Ülkemizde hiçbir şekilde bayram sevinci yaşayamadım. Kutlanacak bir şey de bulamıyorum maalesef. Önce Vatan diyelim de sonrası zaten bayram!
Tabii siz bağımsız özgür bireylersiniz istediğiniz şekilde bayram kutlamaları yapabilirsiniz, sadece bayram kutlamalarınız için değil diğer zamanlardaki ev ziyaretleriniz için de bir öneride bulunmak istiyorum. Yakınlarınızı ziyaret etmeden elinizi, yüreğinizi sevgi ile doldurun. Bu doluluk halinde iken gideceğiniz, ziyaret edeceğiniz kapıları elinizle değil burnunuzla çalın.
Leo Buscaglia diyor ki “Sevgi her zaman kolların açık duruşudur, sevgi için kollarınızı kaparsanız, kendiniz dışında tutacak hiçbir şey kalmadığını görürsünüz.” Dostoyevski demiş ki ”Sevginin bulunmadığı yerde, aklı da arama.” Constance Foster der ki “Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan, yıkılmaz bir kaledir.” Budha demiş ki “İçinde sevgi barınan için, bütün dünya tek bir ailedir.”
Her daim sağlıkla, sevgi ile mutluluk içinde dostlukla kalın. Lütfen, Victor Hugo’nun “Vicdan, insanın içindeki Tanrıdır!” sözünü de unutmayın!
Nizamettin BİBER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder