11 Mart 2017 Cumartesi

Toplumların Modernleşmesi


Modernleşme konusu incelenirken karşılaşılan sorunlardan biri değişimle ilgili teorilerin, yaklaşım tarzlarının ve kavramlarının öncelikleri üzerinde farklılıkların ortaya çıkmasıdır. Modernleşmenin başlıca özelliklerinin ne olduğu konusunda, her sosyal bilimci aynı görüşü paylaşmıyor. Örneğin, bazıları modern bir toplumun özelliğini, o toplumun sanayileşmiş ve kentleşmiş olmasına, kimileri halkın siyasal yaşama katılımına bağlamaktadır. Bunların dışında kimileri de GSMH’nın dağılımına veya çoğulcu toplumun sistemli bir şekilde görev yapabilmesi için yapısında gerekli kurumsal farklılıklaşmalarına bağlamaktadır. Bazıları da modernleşmenin en önemli gereğinin eğitim olanaklarının yaygınlaştırılmasıyla yerine getirilebileceğini savunmaktadır.
Frederick A. Harbison ve Charles A. Myers’a göre “eğitim, modernleşmenin kapısını açan anahtardır.” Böyle bir eğitim, sadece ülkenin kaynaklarını harekete geçirecek modernleşmeyi öngören bir siyasal elitin yetişmesini değil, halkında daha bilinçlenerek modernleşme çabalarına katılan bir unsur haline dönüşmesini sağlamış olacaktır. Eskiden eğitim, tutucu güçlerin elinde statükoyu sürdürme araçlarından biri olarak ele alınırken, bugün modernleşme konusu ilgilenen bazı sosyal bilimciler, eğitimi modernleşmenin en temel aracı olarak görmektedir. Öte yandan modernleşmiş olan toplumlarda modernleşme özelliklerini sürdürebilmesi için eğitime olağanüstü önem vermektedir. Frederick W. Frey’e göre, demokratik veya totaliter, bütün toplumlardaki yönetici güçler; önemli gördükleri konular üzerinde görüş birliği sağlamak için çaba göstermektedir. Fakat, Türkiye ve benzeri ülkelerde, halk dahil görüş birliği sağlamak için özel çaba sarf edilmelidir. Zira, Frey’e göre, gelişmekte olan ülkelerde modernleşmenin motoru sayılabilecek nitelikli eğitim konusu üzerinde kesinlikle görüş birliği sağlanacak en temel husustur.
Modernleşmenin en önemli ölçütünü bir veya birkaç modernleşme gereğinin gerçekleşmesinde bulanlar olduğu gibi, konuyu daha geniş bir açıdan ele alarak modernleşmenin bütün bu özelliklerinin bir arada olmasında ve birbirleriyle karşılıklı etkileşimde bulanlarda var. Fakat, modernleşmenin ağırlık noktalarının şu veya bu özelliklerde görülmesine, bazı konularda daha az veya daha çok önem verilmesine rağmen modernleşmiş bir toplumun başlıca özellikleri konusunda görüş birliğine varılmıştır.
Modern bir toplumun en belirgin özelliklerini o toplumun sanayileşmiş ve kentleşmiş yapısında, diğer ülkelere karşı bağımsızlığını koruyacak olanaklara sahip olmasında, yeniliğe ve değişime (olumlu) açıklığında, eğitim olanaklarının yaygınlığında, halkın siyasal yaşama katılımında, hukukun üstünlüğünde görülebilir. Ayrıca, modern bir toplum başlıca şu özellikleri de taşır; toplumun yapısında kurumlar çoktur, İdarenin, hükümetin fonksiyon ve görevlerinde, kurumsal yapısında farklılaşmaya, uzmanlaşmaya gidilir, fakat bütün bu farklılaşmaların, görev ve hizmetlerin bir bütünlük içerisinde yürütülmesi, alınan kararların uygun ve rasyonel anlayışın hakim olması, halkın ulusal kimlik bilincine varması, yasaların topluma, çağdaş dünyaya uygun olması, yasalarda genellik ilkesinin bulunması gerekli ve esastır.
Sanayileşmemiş, ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalı, ekonomide kullanılan yöntemlerin ilkel olması, teknolojinin yokluğu, toprak mülkiyetinin feodal bir temele oturması, sermaye eksikliği, kırsal hayatın yaygınlığı, kentleşememe, eğitim olanaklarının eksikliği, okuma yazma oranının düşüklüğü, ulaşım yetersizliği, enerji kıtlığı, yoksulluğun varlığı, gelir dağılımındaki büyük farklar, sağlık kuruluş, hizmet ve personelinin noksanlığı, kitle haberleşme araçlarının olmaması tüm bunların sonucu halkın siyasal yaşama etkin ve bilinçli olarak katılamaması, yönetenler ile yönetilenler arasındaki organik bağın bulunmaması geleneksel toplum özellikleri olarak tanımlanır.
Batı uygarlığında sanayileşme devrimi ya da kapitalizmin doğuşu ve teknolojinin gelişimiyle birlikte ortaya çıkan, bir akılcılık, bireycilik felsefesine dayanan, bilim ve sanat gibi konularda kendisini geliştirmeyi başaran, özü itibariyle durağan ve muhafazakâr olan, kapitalizm öncesi üretim tarzlarına bağlı geleneksel toplumun karşısında yer alan, sanayileşme ile beraber tarihin bütününde egemen olan toplum türüdür, modern toplum.
Weber’ci yaklaşımla tanımlandığında kendi kendisini yeniden yaratmak için dışarıdan bir güce ihtiyaç duymayan, kendisine dayanan toplum, modern toplumdur. Egemen sınıfı burjuvazi, felsefesi aydınlanmacıdır. Katılımcı bir politikayla yönetilir. Bilime inanılır, özgürlük ve laiklik vardır, din yaşamın tamamını kaplayacak şekilde etkin değildir. Askeri anlamda kendi devamlılığını sağlayacak kadar güçlüdür. Başka bir ifade ile örgütlerin uzmanlaştığı ve karşılıklı bağımlılıkların arttığı, insan ilişkilerinin evrensellik, akılcılık, fonksiyonel belirlilik niteliklerini taşıdığı, hükümette, merkezileşme eğilimlerinin görüldüğü, pazar ve para ekonomisinin geliştiği, bürokrasinin egemen olduğu, ailenin toplumsal denetim fonksiyonunu kaybettiği, nüfusun çoğunluğunun kentlerde yaşadığı toplumdur.
Geçiş toplumu; geleneksel toplumun özelliklerinden uzaklaşıp, modern toplum olmaya yönelik adımlara girişmiş bir toplumdur. Türkiye geleneksel bir toplum mudur?, geçiş toplumu mudur? Yoksa modern bir toplum mudur? sorusu sıcaklığını korumaktadır.
Batılılar bizi halen geçiş toplumu olarak görmektedir. Amerikalı sosyal bilimci Dainel Lerner’e göre, Türkiye modern bir toplum değildir. Fakat geleneksel toplum olmaktan ise çok uzaklaşmıştır. Bana göre de Ülkemiz birçok alanda gelişmeler gösterse de henüz yeterince modernleşememiştir. Ülkemiz nüfusunun %90’ı oranında büyük bir kesiminin il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor olması, kentleşme ve sanayileşmede göreceli gelişmeler yaşanması yanında yapılamayan toprak reformu sonucu, toprak dağılımı ile milli gelirin ve hizmetlerin dağılımındaki adaletsizlikler giderilememiştir. Okuma yazma oranı yükseltilmiş olsa da bilgiyi evirecek nitelikli insan gücü oluşturulamamış, eğitimde fırsat eşitliği sağlanamamış, eğitim olanakları yeteri ölçüde giderilememiştir. Enerji, sağlık hizmetleri, tesis ve personel yönünden artmış, sanayide, alt yapıda ve ulaşımda gelişmeler sağlanmış, kitle haberleşme araçları yaygınlaştırılmıştır.
Halkın siyasal yaşama katılımı, tasarrufların yatırımlara dönüştürülmesi, likidite ihtiyaçlarının karşılanması konularında göreceli olarak önemli ilerlemeler kaydedilmiş olsa da Türkiye bütünüyle geçiş döneminden hızla uzaklaşarak modern toplum olma yoluna girmiştir. Ancak; bu gelişme içerikten yoksun yapısal kodlar taşımayan yanlış bir modernleşmedir. Hemen hemen her konuda olduğu gibi modernleşmeyi de Miş gibi yapan Türkiye’ye sosyoloji gözlüğü ile bakıldığında; modernleşmenin kültürüne yansımadığı, niteliksiz eğitim yapısı ile viraja hızla, kontrolsüz giren eski bir kamyon özelliği görüntüsü vermektedir.
Nizamettin Biber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder