Doğu
saraylarında halife ve sultanları, devlet ileri gelenlerini meclislerde,
güldürüp eğlendiren İslam dünyası yalakaları (dalkavuk) için 1000-1500 yıllık
bir tarihten söz edilebilir. Adını tarihe yazdıran ünlü yalakalar, Harünürreşid
(786-909) çağında yaşayan Eşebi Temma ve Ebül-Hasan Halil’dir. Yalakalığın bir
meslek olması için Halife Mütevekkil (847-861) zamanı gösterilir. Bu çağın en
ünlü yalakası Ebü’l-Enhas’tır. Söylentilere göre Mütevekkil’in sarayındaki
Ebbadei, Muhannes adlı yalaka, karnına bir yastık bağlayarak halifenin önünde
Hz. Ali’nin taklidini yaparmış. Yalaka (Dalkavuk) deyimi, Gazneli Mahmud’un
(997-1030) çağdaşı ve yalakası Telhek’in adından Türkçeleşmiş de denir.
Gazneliler çağının en tanınmış yalakası ise Ebülfe-varis’miş.
Yalakalık
kavramına Türk tarihinde ilk olarak Oğuz Kaan’ın Türk Milleti için yaptığı duada
rastlanmaktadır.
“Ulu
Tanrı, Türk Milletini lafçı değil,
elinden iş gelir insanlardan et.
Sana
hepsinden çok yalvardığım şudur: Türk’ü Yalakalıktan kurtar. Yalakalık emsali
vasıtalara zengin olmaktan koru! Türk’e kötü para hırsı verme! Yalakaları yok
et!
Batı
Asya’nın çoğunu ele geçiren Moğol hükümdarı İlhanlılar’ın kurucusu Hülagü’nün İran
ve Batı Ülkelerine genel vali olarak atanması üzerine, Batı Moğol orduları
kumandanı Baycu Noyan yerinden ayrılmak zorunda kalarak, Anadolu’ya gelmeye
karar verdi. Baycu’nun askerleri aileleri ile birlikte Anadolu’da sürekli
olarak oturmak üzere yola çıktılar. Moğollar Kösedağ savaşından sonra ilk
defa askeri bir güç ile Anadolu’ya
geliyorlardı. Selçukluların Moğol beylerinin sonu gelmez isteklerine
katlanmaları çok zordu. Selçuklu sultanı Keykavus, Moğollara karşı koymak için
hazırlık yaptı. Ancak orduya komutanlık etmekten korktu. 1256 yılında Selçuklu
ordusu, Konya Aksaray arasında Sultan Hanı yakınında ağır bir yenilgiye uğradı.
1257 yılında Baycu, Bağdat seferi için Anadolu’dan ayrılınca Keykavus
Hülagü’nün yanına giderek kendisini af etmesini istedi. Selçuklu hükümdarı
kendisini af ettirmek amacı ile Hülagü’ye sunduğu bir çizmenin tabanına kendi
resmini yaptırmıştı. Türk tarihinde yalakalık yapmanın ilk örneklerinden bu davranış
oldu.
Halil
İnancık, ‘Patrimonial Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme’ alt
başlığı ile ‘Şair ve Patron’ adlı eserinde; üzerinde koruyucu tavrı bulunan
hükümdarların özellikle dönem şairlerinin ortaya koydukları eserlerde
kendilerini hissettirdiklerini belirtir. “Patrimonial devlette her türlü nimet
ve mertebe, yalnız ve yalnız hükümdardan kaynaklandığı için buna erişmek
isteyen namzetler arasında kıyasıya bir rekabet, haset, entrika ve yaltakçılık
egemendi ve toplumun ahlakını ya da ahlaksızlığını oluştururdu. Osmanlı
Vekayinameleri ve Şua’ra Tezkiyeleri bu
acımasız rekabet ve çekişmelerin hikayeleriyle doludur.” İnalcık, Osmanlı
klasik şarileri üzerinde etkili olduğunu söylediği patronaj sisteminde, koruyan
ile korunan arasındaki koruyucu tavrı belirleyen ilişkileri de irdeleyerek şu
soruyu soruyor, “Bu arada ilişkide patron kurduğu kişiye nasıl ihsanda
bulunuyor?” İnalcık buna cevabını şu sözlerle vermektedir: “Bir eser veya
kaside yazar sahibine, patronun inayeti türlü biçimlerde kendini gösterir.
Sultan mesleğine göre, münşi ise katiliğe, ulemadan ise müderrislik, kadılık
gibi bir ilmiye mansıbına veya vakıf hizmetine tayın eder; asker ise tımar,
zeamet veya hassına teraki verir. Kaside sunan şairlere cai’ze, çoğu zaman
gümüş akçe (nadiren altın sikke) olarak ve yünlü veya ipekli hi’lat verilirdi.
Divan dilinde ulema ve şairlere yapılan para bağışına, in’am, ca’ize hil’ata
came denir. Genelde ca’ize, 1000 ila 3000 akça (20-60 altın) arasında
değişirdi.”
Osmanlı
kültürüne özel yalakalık, ortalama bir zamanlama ile III. Murad’dan (1574-1595)
II. Mahmud’a (1808-1839) 260 yıllık süreçte olagelmiştir. Tanzimat öncesi
evrelerde yalakalara rağbet zirvede olmalı ki yalaka esnafı, locası, kahyası,
öyküleri, ellerini eteklerini öptükleri sultanları, kibarları, zenginleri
kapılarını çaldıkları saraylar, konaklar, dip bucağında oturdukları meclisler
hep vardı.
Evliya
Çelebi’den Ercüment Ekrem Talu’ya kadar birçok seçme yazar, ünlü yalakaların
yaşam öykülerini, kimlere yalakalık ettiklerini, anekdotlarını kaleme
alabilirlerdi. Yazık ki bu içerikte kaynaklardan yoksunuz. Seyfeddin Özege’nin,
eski harflerle basılmış Türkçe Eserler Kataloğu’ndaki 23 bin kitap künyesi
arasında “Dalkavukname” adında tek bir kaydı var. Vasilaki Türkçeye çevirmiş ve
1870’te basılmış. Belagatçı Samsatlı Lukianos’un (125-192’ye doğru) eseri. Bu
kitap zamanın durumu ile manidar benzerlikler ve ahlaki eleştiriler
içermektedir.
Ne
yazık ki insanlık tarihi kadar eski olan yalakalık davranışı, eskiden çok
fazlası ile günümüzde de Anadolu’da yoğun olarak devam etmektedir.
Nizamettin
Biber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder