30’lı yıllardan sonra devlet sanayimiz beş yıllık sanayi planlarına (BYSP) göre kurulmuştu. Bu planlar belirli büyüme hedefleri ön gören, üretim, tasarruf, yatırım, dış ticaret, ulaştırma gibi faaliyetleri belli hedeflere varılacak şekilde düzenleyip ayarlamak isteyen planlar olmayıp kamu kesimine ait yatırımlardan ibaretti.
Birinci BYSP’da (1933-1937) oluşturulan sanayi; Pamuk Mensucat Sanayi (Bakırköy, Kayseri, Ereğli, Nazilli, Malatya İplik ve dokuma, Iğdır İplik Fabrikaları), Karabük Demir Sanayi, Bursa Kamgarn (Merinos) Sanayi, Toprak Sanayi (Kütahya seramik, Paşabahçe şişe ve cam ve bazı çimento fabrikaları), Keçiborlu Kükürt Sanayi, Kimya Sanayi’sinden (Gemlik Suni İpek, İzmit Süperfosfat, Isparta Gülyağı vb. fabrikaları) ibaretti.
Birinci BYSP’nı 1938-9142 yıllarını kapsayan ikinci BYSP izlemiş, fakat finansman güçlükleri, II. Dünya savaşı ve devletçiliğe karşı beliren eğilimler nedenleriyle ön görülen tesislerin ancak bir kaçı kurulabilmişti. Bu iki planın uygulanması ile sanayi yatırımları önemli ölçüde artmış, Devlete ait imalat işletmelerinin yönetimi eski “Sanayi ve Maadin Bankası” yerine geçen “Sümerbank”a, madenlerin yönetimi ise ikinci BYKP ile kurulan “Etibank”a bırakılmıştı.
Ulusal bir kimlik kazandırmak üzere yabancı iktisadi kuruluşlara el koyma anlamındaki Millileştirme ise bu dönemin iktisat politikalarının önemli bir özelliğini taşıyordu. 1933-1937 yılları arasında devlete geçen işletmeler ve sahiplerine ödenen tazminatlara şöyle bir göz atarsak;
-İstanbul T.A. Su Şirketi, 20.5.1933’te 1.3 milyon Fransız frangı ödenerek İstanbul Belediyesine devredilmiştir.
-İzmir Rıhtım Şirketi ve Rıhtımdaki Tramvay İşletmesi, 12.6.1933’te 7.8 milyon Fransız Frangı karşılığı devlete aktarılmıştır.
-İzmir-Afyon, Manisa-Bandırma demiryolu hattı, 162 milyon Fransız Frangı karşılığında 31.5.1934’te devletleştirilmiştir.
-İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo T.A.Ş. 23.12.1932’de 33 milyon Fransız Frangı karşılığında devlete devredilmiştir.
-Aydın Demiryolu Şirketi, 30.5.21935 tarihinde 1.8 milyon İngiliz Lirası ödenerek devletleştirilmiş bulunmaktadır.
-İstanbul Telefon A.Ş. 13.6.1936’da 800.000 İngiliz Lirasına satın alındı.
-Ereğli Şirketi, 31.1937’de 3.5 milyon TL karşılığında devletleştirildi. (Bu şirket Ereğli Limanı ve İşletmesi ile Zonguldak Çatalağzı demir yolu hattını ve kömür madeni işletmelerini kapsıyordu.)
-Şark Demiryolları T.A.Ş., 26.4.1937’de 20.7 milyon İsviçre frangına satın alınmıştır.
Bu listeye, İstanbul Tramvay Şirketi, İstanbul Elektrik Şirketi, İstanbul Tünel Şirketi, Ankara Elektrik ve Havagazı, İzmir Tramvay ve Elektrik T.A.Ş., İzmir Suları T.A.Ş’de katılmıştır.
Ayrıca, 1936’da Ergani Bakır T.A.Ş., 1936’da Kuvarsan Bakır Madeni İşletmesi, 1940’ta da Bira Fabrikaları T.A.Ş. devletleştirilmiştir. Görüldüğü gibi millileştirilen İşletmeler dış Ülkelerde de genellikle kamu tarafından yürütüle gelen işlerle uğraşan yabancı kuruluşlardır. İstanbul Boğaziçi Vapur İşletmesi Şirket-i Hayriye ile bazı madenler devletleştirmeye tabi tutulan Türk İşletmeleridir.
Özelleştirilen bir kamu İşletmesinde çalışan bir komşumuza işletmeniz özelleşecek ne düşünüyorsun diye sorduğumda; bana; “Özelleşelim güzelleşelim” şeklinde oldukça şaşırtıcı hatta beni üzen bir tekerleme ile yanıt vermişti.
Bugün bilinenin aksine kapitalist sayılan ülkelerde bile kamu kesiminin ulaşmış olduğu boyut onları adeta karma ekonomi şekline dönüştürmüştür. Kamunun ekonomiye müdahale boyutunun en önemli simgesi olarak bilinen kamu harcamaları/GSMH oranı açısından bakıldığında günümüzde bu oranın %25’lerin altında olduğu ülke neredeyse yok gibidir. Bununla beraber söz konusu oranın %50’leri geçtiği gelişmiş ülkeler de mevcuttur. Kamu kesiminin % 50 civarında olduğu Kuzey Avrupa ülkeleri, Almanya, Fransa gibi kıta Avrupa’sı ülkeleri yanında daha düşük % 30 civarında olduğu ABD, İngiltere, Japonya gibi Ülkeler de söz konudur. Yani süreç içinde kamu kesiminin iktisadi faaliyetlerinin hem niteliği, hem de niceliğinde bir artış görülmüştür. Ülkemizde ise gelinen noktada kamu kesiminin ekonomiye oranı % 28 civarındadır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerinden derlenen bilgilere göre,1986 yılından itibaren 272 kuruluştaki kamu hisseleri, 2 bin 214 taşınmaz, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 146 tesis, 7 liman, şans oyunları lisans hakkı ile araç muayene istasyonları özelleştirme kapsamına alınmıştır. Özelleştirmelerin başladığı 1986 yılından bu yıla kadar ki süreçte uygulamaların toplam tutarı 68 milyar dolar düzeyine çıkmıştır.
Özelleştirmek yerine işletmeleri ıslah edelim tartışmaları bir yana ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlanacağı iddiasını taşıyan özelleştirilmeler; işsizliği, dışa bağımlılığı artırmış mı?, vatandaş, özelleştirilen şirketlerin imalat ürünleri ve hizmetlerinin yüksek fiyatlarıyla mı karşı karşıya kalmış?, sanayileşme olumsuz mu etkilenmiş ve gelir dağılımı bozulmuş mudur?
Emperyalizmin çevre ülkelerine yönelik silahından biri olan özelleştirme, bizim ulusal sorun ve ihtiyaçlarımızın gereği değil, bir batı dayatması olduğu kendi ekonomilerinde var olan yüksek kamu oranlarından da görülmektedir.
1924’te Lozan antlaşması ile kapitülasyonlar, yabancılara verilmiş bütün hak ve imtiyazlar Atatürk döneminde kaldırılmış, devletin kendi gelirleri ve maliyesi, ülkenin ticari ve sanayi etkinlikleri üzerinde kayıtsız ve koşulsuz egemenliğini sağlamış, bağımsız ve milli bir ekonomi benimsenmiştir.
Atatürk dönemi ve sonrasında 1930’lu yıllarda kısıtlı bütçelerine rağmen milyonlarca para ödenerek millileştirilen hemen hemen tüm işletmelerin bugün özelleştirilmesi Ülkemiz için daha mı iyi olmuştur?
Nizamettin BİBER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder