
Sosyologlar, toplumları bilimsel yöntemlerle incelemek amacıyla, sınıflamışlardır. Yazımızda ise Geleneksel, modern sınıflamaya değineceğiz.
Peki,
geleneksel toplum nedir? Geleneğe dayanan, gelenekle ilgili olan, ananevi
anlamı taşıyan geleneksel toplum; tamamen tarımsal bir tabana oturmuş ve üretim
ilişkilerinin feodal bir yapı içerisinde sürdürüldüğü, kaderci bir kültürün,
paylaşılmayan tekelci bir iktidar meydana getiren toprak ağalarının ve ruhani
liderlerin egemen olduğu ve yetkinin başarıya değil doğuşa verildiği, nüfusun
çoğunluğunun köylerde yaşadığı toplumdur. Geleneksel bir toplumu meydana
getiren sosyal, ekonomik ve kültürel öğeleri kısaca sıralarsak geleneksel
toplum tanımını da biraz daha açmış oluruz. Geleneksel toplumda;
a)
Modern toplumun sanayileşme, kentleşme, bireyleşme, akılcılık, piyasa ekonomisi
gibi özelliklerine değil, İlkel tekniğe, zayıf üretime, tarımsal ve kapalı
ekonomiye sahiptir.
b)
İnsan ilişkileri duygusal, samimi ve yüz-yüzedir, feodal ve paylaşılmayan bir
siyasal yapı vardır. Geniş anlamıyla insan ilişkilerinde gelenekler egemendir.
c)
Örgütler henüz uzmanlaşmamıştır.
d)
Geniş bir aile düzeni vardır, aile ve birincil grup ilişkileri egemendir.
e)
Kitlesel okur-yazarlık yoktur, kaderci zihniyet ve mahalli kültüre bağlılık
vardır.
f)
Toplumsal hareketlilik (dikey olsun, yatay olsun) çok yavaştır.
g)
Değişme (sosyal değişme) geleneğin belirlediği siyasal yapımın “içinde” meydana
gelir, yani geleneksel yapı büyük ölçüde değişmez.
h)
Yeteneğe ve liyakata değil, doğuma ve feodal ilişkilere dayanan atamaların
egemen olduğu “kapalı” bir toplumdur.
Geleneksel
toplumun hayat sınırlarını belirleyen ve kuşatan en önemli unsur ise dindir. Din,
toplumun kurgusunda istisnasız tek otoriteye sahip ve buna dayalı olarak da
meşrulaştırma aracıdır. Temel değerlerini dini kutsallıklardan alan geleneksel
toplumun kültürü bir bütün oluşturmakta, kişi bu kültürü alarak, toplumla bütünleşmektedir. Toplum üyeleri
arasında dini açıdan tam bir inanç, ibadet birlik ve beraberliği vardır. Toplumun
her tabakası ve kesimindeki bireyler; dini emirlere, yasaklara, ibadet, ayin ve
uygulamalara genelde tam uyar. Toplumun en üst tabakasındaki kişiyle en alttaki
kişinin dini boyutlara bağlılık konusunda tam bir bütünlük göstermekte ve her birey
bir sosyal kontrol görevini üstlenir. Bu kontrol işlemi, sırf dini faaliyetler
olarak nitelendirilebilecek olan ibadet, dini emir ve yasaklara uyma konusunda
değil, özellikle grup ahlakına bağlılık konusunda da kendini hissettirmektedir.
Bu toplum tipinde dinin en önemli toplumsal fonksiyonlarından biri, grup
ahlakının korunması veya ayakta tutulmasıdır. Din, toplumda ahlak, örf, adet ve
kültürün resmi koruyucusu olarak muhafazakârlık işlevini görür. Dolaysıyla geleneksel
toplumda “din adamı”nın toplum üzerindeki etkinliği fazladır. Kelimenin gerçek
anlamıyla gelenek, toplumsal pratiği kutsala bağlayan zincirdir. Böyle olunca da
toplumda kutsal ile kutsal-dışı birbirine sarmaş dolaştır.
Modern
toplum, batı uygarlığında endüstri devrimi ya da kapitalizmin doğuşu ve
teknolojinin gelişimiyle birlikte ortaya çıkan örgütlerin uzmanlaştığı ve
karşılıklı bağımlılıkların arttığı, insan ilişkilerinin evrensellik, akılcılık,
fonksiyonel belirlilik niteliklerini taşıdığı, hükümette, merkezileşme
eğilimlerinin görüldüğü, pazar ve para ekonomisinin geliştiği, bürokrasinin egemen
olduğu, ailenin toplumsal denetim fonksiyonunu kaybettiği, nüfusun çoğunluğunun
kentlerde yaşadığı toplumdur.
Modern
toplumlar, dünya üzerinde çağdaş bir düzenin parçası olarak gelişmiş
devletlerin ortaya koyduğu yaşam biçimleri olarak ortaya çıkmıştır. Modernlik,
çağdaşlıkla doğrudan ilgili olup, çağla birlikte ve çağın da ötesinde hareket
etmektir.
Modern
toplumlarda bilime ve bilimselliğe verilen önem materyal bir hayat algısıyla
oluşur. Gerçekçi ve idealist fikirlerin çıkması, sanatta, mimaride, siyasette,
kültürde, ticarette ve sanayide gelişmeyi sağlarken modernizmin de özelliklerini
oluşturur. Bilim ve tekniğin gelişmişliğinin yanı sıra insan haklarının
gelişmesi de modern toplumlar için bir gerekliliktir. İnsanların demokratik, özgür,
eşitlikçi, adil, hoşgörülü olduğu bir dünya görüşüyle şekillenen modern
toplumlar, insani değerlerin yaşatılması içinde çabalar.
Modern
toplumlarda insan haklarının her şeyin üzerinde tutulmasının yanı sıra nitelikli
eğitim ve öğretimle çevre bilincinin de geliştiği görülmektedir. Eğitim ve
öğretim sistemlerinin geliştiği her modern toplumda sağlıktan hukuka,
ekonomiden sanayiye her alanda gerekli bütün sistemler gelişmiştir. Modern
toplumların özellikleri arasında bu gelişmişlikle beraber bütün hukuk
sistemlerine (norm) olan saygı da yer alır. Bu toplumlarda, insana, hayvana,
çevreye saygı duyulur.
Modern
toplumlarda, şehirliden hareketle teknik, akılcı ve eleştirisel bir anlayış belirmiş,
endüstri, fabrikalar ve makineler bu anlayışın yayıcıları olmuştur, kutsal ve
kutsal dışının net bir biçimde ayrılarak sosyal farklılaşma olgusu çok ileri düzeye
erişmiştir. Böylece toplum hayatında gözlenen sekülerleşme (dünyevileşme),
olayların daima bilimsel ve rasyonel biçimde açıklanışının köklü bir biçimde
toplum hayatına yerleşmesi olgusuna paralellik göstermiştir. Demokratikleşme,
fikir hürriyeti, yenilik ve değişmeye çok açık olmak ve nihayet yayılmacı yani
çevresindeki geleneksel kültürleri etkileme ve hatta onları istilâ etme
özelliği modern sanayi toplumunun en önemli karakteristiklerindendir.
Her
sosyal gerçeğin bir bilinç bileşeni vardır. Geleneksel insan anlayışı, modern
insan anlayışının karşıtı olarak görülür. Geleneksel toplumlardaki insanların
davranışlarına duygular hakimken, modern insan rasyoneldir. Rasyonellik modern
insanı geleneksel insandan ayıran temel özellik olarak nitelendirilmektedir.
Her
iki toplumsal yapısından benzer özellikler taşıyor olsak ta;
Sizce
bizim toplumumuz, geleneksel mi? modern bir toplum mu?, gelenekten modernizme geçiş
toplumu mudur?
Nizamettin
BİBER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder