30 Nisan 2017 Pazar

Osmanlı Neden Sanayileşemedi?

1763 yılında buharlı makine icadıyla başlayan dünyadaki sanayileşmeye Osmanlı sırtını çevirmiş, sanayileşmeye duyarsızlık maalesef Cumhuriyete kadar devam etmiştir. 15. ve 16. yüzyıllarda dünyanın en güçlü imparatorluğu olan ve eski dünyanın en önemli coğrafyasına yayılmış bulunan Osmanlı İmparatorluğu, askeri ve siyasal alandaki bu başarısını ne yazık ki başta sanayi ve teknoloji alanları olmak üzere diğer alanlarda gösterememiştir. Batıda, önce Rönesans, daha sonra da Reform ve Aydınlanma hareketleriyle ortaya çıkan bilimsel ve rasyonel düşünme ilkeleri ve bu çabalar da teknolojik gelişmeler, Osmanlıda oluşmamıştır.

Sanayi devrimini başlatan teknolojik buluşlara (Buharlı Makine’nin bulunması, Buharlı makineyi gemilere uygulanması, buharlı makine lokomotiflerde kullanılması,  telgrafın, telefonun bulunması, pancardan şeker yapımı, suni gübre, biçerdöver icadı, konserve yiyecek imalatı, köprü, kanal, demiryolu, vb. inşaatlarında gelişmeler) Osmanlının bir katkısı yoktur. Batı, Reform hareketiyle rasyonel düşünceyi öne çıkarırken, İslam dünyasında bunun tam tersi oluşmuştur. Felsefi yaklaşım farklılığı kendini birçok alanda göstermiş; herkes tarafından bilinen, Batıda ilk matbaa 1450  yılında icat edilmişken, Osmanlıda ilk matbaanın çalışmaya başlaması 1727 yılında Batıdan tam 277 yıl sonra Macar asıllı bir Osmanlı tarafından gerçekleştirilmiştir.  Diğer bir örnek ise rasathanedir. Batı ile aynı tarihlerde III. Murad’ın izniyle Mısır Medresesi müderrislerinden Takiyüddin  tarafından kurulan rasathane, beş yıllık bir çalışmadan sonra, dini çevrelerin baskısı sonucu 1580 yılında kapatılmıştır. Zamanında gerekli reformu gerçekleştirememiş Osmanlı’da, düşünce yapısı gereği, yeniliklere karşı akılcı olmayan, tahammülsüz yaklaşılmıştır. Osmanlı, kas, kılıca gücüne dayanan gücü ile bir dönem başarılı olurken, makine gücünün ortaya çıkmasıyla tarih sahnesinden silinmiştir.  
Osmanlı toplumunun sanayileşmemesinin arkasındaki gerçeği Osmanlı devletinin asker-bürokrat niteliğinde aramak gerekmektedir. Ana görevleri askeri zaferler ve dine, devlete en uygun şekilde hizmet olan bu sınıfların sanayileşmeden sınıfsal bir çıkar beklemeyecekleri açıktır. Buna rağmen, Avrupa’daki sanayi devriminin yıkıcı etkilerine kadar, Osmanlı toplumunda devlet denetimi altında bulunan ve hatta Avrupa’ya büyük ölçüde ihracatta bulunan tarım ve el sanatları üretiminden söz edilebilir.
Ama ne zaman ki tarım fazlasının oluşturduğu bir sermaye batıda kentlere akmaya başlamış ve bunun sonucu olarak sanayi merkezleri serpilmiş ve büyümüştür, o zaman Osmanlı sanayi çabuk ve ucuz üretim yapan batılı tezgâhların ve yüksek fırınların ekonomik etki alanına ve bu ekonomik güçleri koruyan, temsil eden Batılı devletlerin de siyasal etki alanına girmiştir. İşte bu durumdaki Avrupa’nın ekonomik üstünlüğünü, ona açık Pazar olarak böylesine çabuk ezilmek pahasına kabullenen Osmanlının çöküşünü ve onu izleyen geri kalma sürecini, toplumun “devlete tabi millet” niteliği belirlemiştir.
Batıda ekonomik değişim ve gelişmeler sonucu ortaya çıkan sermaye sahibi bir sınıf, sosyal ve siyasal yaşama giderek egemen olup, kendi çıkar ve ihtiyaçlarını temsil edecek kurumları devlet yapısına kabul ettirirken, Osmanlıda toplumsal ve ekonomik hayatın tek egemen unsuru olan saray ve kapıkulu, toplumda kendilerinden bağımsız oluşacak her birikimi ve akımı kıskançlıkla denetlemiş, sert bir şekilde dağıtan bir davranış içine girmiştir.
Ticaret sektörünü akıl almaz bir kırtasiye ve vergileme sistemi ile denetleyen, sanayi kollarının rekabetini ve üretimini merkeze bağlı bir ahilik sistemi ile sınırlayan ve tarımsal alana miri toprak düzeni ile egemen olan Osmanlı Devleti, yalnız batıdaki sanayileşmenin ilk koşulu olan sermayemin belirli ellerde (burjuva sınıfı) toplanmasını önlemek ile kalmamış, o sanayileşmeyi yaşatacak ve hızlandıracak olan bir batı parlementerizmin ana unsurunu oluşturan bir burjuva sınıfının da doğmasını önlemiştir.
Özetle; rasyonel düşünceden uzak, yeniliğe kapalı bir düşünce ve yaklaşımla teknoloji geliştirememiş, ancak kötü bir taklitçilik yapılmıştır. Nihayetinde Osmanlı’da yenilik yapanlar, İslamiyet’i sonradan kabul etmiş genelde Batı kültürü ile yetişmiş kişiler olmuştur. 
Osmanlının sanayileşmemesini, yeniliğe kapalı, rekabet edebilecek irrasyonel düşünsel yapısı ile güçlü merkez olgusu amacına yönelik var olan asker-bürokrat sınıfı yanında sanayi için gerekli burjuva sınıfının olmamasında aramak gerekmektedir.
Not: (Atatürk tarafından 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında toplatılan İzmir İktisat Kongresi’nde Ülkenin tüm ekonomik sorunları tespit edilerek çalışmalara başlanmıştır. Konu ile ilgili Afet İnan tarafından yazılan İzmir İktisat Kongresi, Türk Tarih Kurumu 1989 yılı Basımı kitabını önerebilirim.)
Nizamettin Biber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder