Milletin feraseti, darbeleri yendi.
Milletin feraseti, sağduyusu sandıklara da yansıdı.
Milletin feraseti her oyunu bozar.
Milletin feraseti ile ekonomik darbe girişimini savuşturuyoruz.
Milletin feraseti ve sağduyusu kördüğümü çözdü.
Milletimizin ferasetiyle, yepyeni aşamalara doğru yürüyoruz.
Türk Milleti'nin feraseti, Karahisar Kalesi gibi ayaktadır.
Milletimiz güçlüdür, feraset sahibidir.
Milletin feraseti, öngörülen bütün sınırları aşmıştır.
Tüm bu cümlelerde etkin, baskın olan “feraset” kelimesini kimi akademisyen ve siyasetçiler yoğun olarak kullanmaktadır. Gelin anlam olarak “anlayış, seziş, sezgi.” olan "Feraset" kelimesini birlikte irdeleleyelim.
Köken olarak dini terimlerin birçoğu gibi bu sözcük de Arapça’dan türetilmiştir. Her insanın, belirli bir seviyede sezgi yeteneği vardır. Feraset, bu sezgi yeteneğinin de ötesinde bir kavrama kabiliyetidir. Geçmişten günümüze, insanların çeşitli özelliklerini tanımlamak için, aynı anlama gelen birbirinden farklı kelimeler kullanılmıştır. Feraset de, bunlardan birisidir. Ferasetin anlamını çoğu kişi bilse de, bilmeyenler için, algılamada çabukluk, dikkat ya da hızlı kavrama anlamlarına gelir.
Zihni diri, hafızası güçlü ve bir olayın gidişatına bakarak sonunu kavrayabilenler, feraset sahibi insanlar olarak kabul edilir. Bu terim için tabiri caizse, “leb demeden leblebiyi anlamak” deyiminin kısa tanımıdır da denilebilir.
Geniş anlamda ise, bir olayı her açıdan, öncesiyle sonrasıyla algılama, hem geçmişi hem geleceği görüp olaylar hakkında değerlendirmeye varma yeteneğidir. Feraset sahibi insanlar, herhangi bir olay hakkında, konunun daha başındayken nasıl sonuçlanacağını kestirebilirler. Feraset, daha önce bazı bilim ve din adamlarının, geleceğe dönük öngörülerinin anlattıkları gibi sonuçlandığının görülmesi üzerinde, kesinliği hakkında görüş birliğine varılmış bir terimdir. Feraset sahibi olarak nitelendirilebilmek için, geçmiş, içinde bulunulan zaman ve gelecek hakkında anında kesin sonuçlara varabilecek bir yetenek gerekir.
Tecrübe, feraset sahibi bir kişilik olmanın temel kaynağıdır. Aslında her insan, bir nevi feraset sahibidir ancak birçoğunun feraseti, olaylar ile kişiler hakkında yüzeysel değerlendirmelerle sınırlı kalmaktadır. Tecrübe ise, ferasetin ikinci tanımı (çalışarak kazanılan bir yetenek) için güzel bir dayanaktır. Tecrübeli insanlar, olaylara nasıl yaklaşacağını, ne şekilde davranması gerektiğini ve sonucun ne olacağını önceden tahmin edebilirler. Ayrıca, kişiyi feraset sahibi yapan şeylerden biri de konuşma ve hareketlerinden rahatlıkla karakter analizi yapabilmektir.
Feraset için kısaca, ilham, tecrübe, çalışma ve doğuştan var olan birtakım güdülerle, insanları çok kısa sürede tanıma, olayların sonucunu da kestirebilme yeteneğidir, tanımı yapılabilir. Feraset, başka bir ifade ile görme, duyma ve hissetme duyularının aynı anda kullanılmasıdır,
Ferasetin, iki tanımı vardır. Birincisi, kişilere herhangi bir çabanın sonucu olmadan, birden gelen ilhama bağlı olarak kavrama, ikincisi ise, çalışarak belirli bir zihinsel çaba ve sonucu, duyu organlarını en iyi şekilde kullanmaya bağlı olarak kazanılan yetenektir. İki durumda da, karşısındaki olay ve kişileri hızlı şekilde değerlendirme yeteneği bulunan kişiler feraset sahibidir.
Albert Einstein, “Gerçekten değeri olan tek şey sezgidir” der.
Bu yazılanlar eşiğinde benim anlayamadığım bir şekilde millet, gerçekten feraset sahibi midir? Türk milleti, her anlamda, olayları öncesiyle sonrasıyla algılıyor, hem geçmişi hem geleceği görüyor, sonuca varıyor mu? Geçekten millet feraset sahibi ise ben neden görmüyorum? Ya da benim feraset gözüm mü kapalıdır?
Sezme, anlayış yeteneği, feraset; gerçeğin deneye ve akla başvurmadan doğrudan doğruya kavranması ise bunu millet nasıl gerçekleştirmektedir? Esas olan aklın önderliğinde, düşünerek, sezgiye dayanarak, vicdanında tartarak doğru yolda yürüyebilmek değil midir?
Nizamettin Biber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder