27 Ekim 2018 Cumartesi

Artık Dikkat Çekmiyoruz!



Çağdaş Fransız felsefesinin en büyük isimlerinden birisi olarak anılan Michel Foucault, felsefe ile tarihi kaynaştıran ve çağdaş uygarlığın göz kamaştırıcı bir eleştirisini oluşturan bir düşünürdür. Delilik, bilim ve dil, ceza ve disiplin sistemi, cinsellik gibi pek çok farklı kavramın temellerini ortaya koyan Michel Foucault, Deliliğin Tarihi kitabında, deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları Orta Çağ’dan, tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği 18. yüzyıla kadar, Batı’da deliliğin arkeolojisini irdeliyor.
Kitapta, Rönesans’tan sonra kurumsallaşmış bir alıkoyma döneminin ortaya çıktığını; eskiden cüzamlıların alıkoyulduğu yurtların, tımarhaneye dönüştürüldüğünü, özel yerlere kapatılmaya başlanan deliler de, toplumun yeni oluşan üretim normlarına uymayan yoksullar, dilenciler, caniler, işsiz, yaşlı, ahlaksız ve hatta zührevi hastalıklılar gibi toplum dışı unsurlarla bir tutuldular. Bu kişiler, toplum düzeni ve var olan ahlaka ilişkin sorunları artırdıklarına inanılan bütün insanlardı. Fransız devriminin ardından deliler de dahil olmak üzere bu kurumlardaki herkes salıverildi ancak deliler yeniden hapsedildi. Foucault’nun sözleriyle, 18. Yüzyılın sonlarında deliliğin hastalık olarak kurumlaşması, akıl, ile delilik arasındaki diyaloğu kopardı.
Deliliğin fantastik dünyasında dolaşırken Foucault, aslında “deli”nin bize onun deli olduğuna karar veren, onu öyle konumlandıran genel toplumsal harita üzerinde işgal ettiği yer itibarıyla yansıdığını gösteriyor. Her çağın kendi ütopyası içinde kendini arındırdığı, saflaştırdığı, idealleştirdiği tarihsel yolculukta, delinin bu arınma ayin ve oyunundaki yerini ve rolünü kavramamızı sağlıyor. Bu nedenle, Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor. Öyleyse delilik, toplum düzeninin varlığı için gerekli; çünkü bu düzen ancak kendi negatifinin aynasında kimlik bulabiliyor.
Rönesans’a yön veren en önemli düşünürlerden biri olan Rotterdam’lı Erasmus, “Deliliğe” methiyeler düzdüğü “Deliliğe Övgü” adlı kitabında “gerçek bilgelik, deliliktir” ya da “kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir” ikilemi üzerinde durur. Komedi türünde ele alınan denemelerde “delilik”, kendi kendisine övgüler düzer; hayatın her evresinde deliliğin nasıl egemen olduğunu anlatır. Bu arada özellikle din kurumu ve din adamları ile devlet yönetiminin hemen hemen her kademesindeki kişiler ve kurumlar deliliğin sivri dilinden nasibini alır. “Deliliğe Övgü” çağlar boyunca bağnazlığa karşı yazılmış bir başyapıttır.
Ayrıca; Montaigne Denemeler eserinde; delilik için “Kim bilmez ki delilik, özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur.” diyerek, deliliği bir anlamda över.
Türk kültüründe deli ve delilik çok çeşitli, çok anlamlı bir kavram olup şamandan sufiye, âşıktan komik tiplere, Tanrı oğlundan evliyaya, tımarhanelerde tedavi görenlerden, çılgın kahramanlara, esrar ilmini bilen evliyalara kadar geniş bir kavramı içermektedir. Türk kültüründe deli denildiğinde; oldukları mevkiye, çeşitliliğine, yerine, tarzına bakmaksızın her bakımdan normalin dışında olanlar kastedilmiştir. İnsan doğasının alışılmadık, hürriyetini deliler kadar genişleten ikinci bir çeşit topluluk yoktur.
Ülkemizde deli dendiğinde Mahzar Osman akla gelir ve Bakırköy Ruh Hastanesi kapısında düşünen adam Rodin’in heykeli ise deliliği simgeler. Türkiye’nin delilik tarihinde şöyle bir kronoloji vardır; 1950’ye kadar deliler genelde ben Atatürk’ün babasıyım ya da amcasıyım; 1970’e kadar beni KGB, FBI, M16 takip ediyor, uzaylılar peşimde, 1990’a kadar devlet peşimde, 2000’lere kadar ben mehdiyim falan dermiş, 2000 sonrası ise delilik sıradanlaştı.
Bilirsiniz Anadolu’da her köyün bir ağası ve de ileri gelenleri vardır. Buna mukabil her Anadolu köyünün bir de delisi vardır ki, ondan alabileceğiniz dersleri, birçok akıllı geçinen adamdan alamazsınız
Şöyle ki: İnsanoğlu yaratılıştan az veya çok derecede delidir, deli olarak da kalacaktır.
Günümüzde ise özellikle Ülkemizde herkes delirdi de artık dikkat çekmiyoruz.
Nizamettin BİBER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder