Tarihteki
ilk uygarlıklar Mezopotamya, Mısır, İnka, Maya, Çin, Akdeniz, Hint uygarlıkları
olarak bilinmektedir. İnsanlık tarihinde uygarlık kavramının ortaya çıkması kentsel
yerleşimlerle doğrudan ilişkilidir. İnsanların uzmanlaşması, becerilerin
gelişmesi, düşünen aydınların ortaya çıkmasıyla kentler ve kasabalar
oluşmuştur.
Kent
yaşamı çağa uygun daha yeni ve daha gelişmiş aletleri ortaya çıkarmış, böylece
kültürün maddi, düşünce ve sanata ilişkin cepheleri oluşmuş, kültür karmaşık ve
incelmiş bir düzeye çıkmıştır. İşte bu tanımlanan düzeye Uygarlık
denilmektedir.
Vikipedia’da
uygarlık kentsel gelişme, kültürel seçkin sınıf tarafından dayatılan sosyal
sınıflaşma, iletişimle ilgili sembolik sistemler ve doğal çevreden ayrı olma ve
üzerinde hükmetme algısı ile karakterize edilen karmaşık yapıdaki toplumdur,
diye tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile “Bir kültür, yazılı bir dile,
bilime, felsefe ve yüksek derecede uzmanlaşmış iş bölümüne, karmaşık bir
teknolojiye ve siyasal sisteme sahip olduğunda Uygar kültür halini alır.”
Çağdaş
ölçüler bakımından uygarlık, bugün diğerlerinden daha kitlesel, daha karmaşık
olan toplumlar yani insanlık ve doğa üzerinde zayıf etkisi olan ilkel
toplumlara oranla çok daha geniş egemenlik kurmuş toplumlar için
kullanılabilir.
Tarihte
istila amacıyla gelen göç eden topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti
Anadolu’ya taşıdılar. Anadolu, Mısır, Ege ve Yunan uygarlıklarına yakın bir
konumda olması nedeni ile bu medeniyetlerden etkilenmiştir. Anadolu’da Hititler,
Frigyalılar, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Sümerler, Akkadlar, Elamlılar,
Babiller, Asurlular ve daha birçok şey uygarlıklar yaşanmıştır.
Anadolu
uygarlıkları; Tarih yazıcılığı, inşa ettikleri barajlar ve sulama
kanalları, kaleler, surlar, saraylar ve tapınaklar, resim,
kabartma, heykel ve kaya oymacılığı gibi süsleme sanatlarının yanı sıra maden
işçiliği, dokumacılık, ağaç işlemeciliği, kilim, üretimi, çivi
kullanımı, mobilya yapımı, ticaret ve denicilik alanında yazı, dil, edebiyat, mimarlık,
bilim ve sanat konusunda günümüze nice eserler bıraktılar.
Sözcük anlamıyla uygarlık, “bir ulusun, bir
toplumun düşün ve sanat yaşamıyla eriştiği düzey, diğer toplumlardan ayıran,
onun özgün yanını ortaya koyan, yaşayış biçimlerinin, kullanılan aletlerin, çalışma
biçim ve yöntemlerinin, inançların, düşünsel ve sanatsal faaliyetlerin maddi ve
manevi varlıkların tümü.” olarak ifade edilmektedir. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen
Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
Bir
ülke veya toplumun veya diğer zeki canlı türlerinin, maddi ve manevi
varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eden
uygarlığı bilmeden, öğrenmeden uygar olunabilir mi?
Montaigne
diyor ki; “Yamyamlara, aklın kurallarına uyarak barbar diyebiliriz ama bize
benzemiyorlar diye onlara barbar diyemeyiz.” Toynbee, Uygarlığı yaratan büyük
ırklar değildir, insanları yaratan büyük uygarlıklardır, diyor. Çağımızın büyük
düşünürlerinden biri olan Levi Strauss, “ilkel” toplum ile “uygar” toplum
arasında bir ilerilik ya da gerilik ayrımından söz edilemeyeceğini ifade ediyor.
Barbarlık’tan
sonraki bir aşama olarak “uygarlık”, özetle kent yaşamı, devlet, yazı, kanun,
matematik demektir. Her uygarlık, belli bir iktisadi yapının biçimlendirdiği
bir değerler sistem olup, bunlar, siyasal ve hukuksal kurumlar, din, ahlak,
felsefe, edebiyat, sanat, özetle bir kültürü oluşturan bütün öğelerdir
Son
tahlilde Anadolu’da tarih içerisinde bu kadar özel ve yetkin uygarlık yaşanmış
olması günümüz toplumumuza yansımış mı? Yansımamışsa nedeni nedir?, neden yeterince uygarlaşmamışız?
Uygarlıklarla
toplumumuzun bağını, korelasyonunu, ilintisini kesen ne olmuş?
Nizamettin BİBER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder