28 Mayıs 2020 Perşembe

Uygar mıyız?


Tarihteki ilk uygarlıklar Mezopotamya, Mısır, İnka, Maya, Çin, Akdeniz, Hint uygarlıkları olarak bilinmektedir. İnsanlık tarihinde uygarlık kavramının ortaya çıkması kentsel yerleşimlerle doğrudan ilişkilidir. İnsanların uzmanlaşması, becerilerin gelişmesi, düşünen aydınların ortaya çıkmasıyla kentler ve kasabalar oluşmuştur.
Kent yaşamı çağa uygun daha yeni ve daha gelişmiş aletleri ortaya çıkarmış, böylece kültürün maddi, düşünce ve sanata ilişkin cepheleri oluşmuş, kültür karmaşık ve incelmiş bir düzeye çıkmıştır. İşte bu tanımlanan düzeye Uygarlık denilmektedir.
Vikipedia’da uygarlık kentsel gelişme, kültürel seçkin sınıf tarafından dayatılan sosyal sınıflaşma, iletişimle ilgili sembolik sistemler ve doğal çevreden ayrı olma ve üzerinde hükmetme algısı ile karakterize edilen karmaşık yapıdaki toplumdur, diye tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile “Bir kültür, yazılı bir dile, bilime, felsefe ve yüksek derecede uzmanlaşmış iş bölümüne, karmaşık bir teknolojiye ve siyasal sisteme sahip olduğunda Uygar kültür halini alır.”
Çağdaş ölçüler bakımından uygarlık, bugün diğerlerinden daha kitlesel, daha karmaşık olan toplumlar yani insanlık ve doğa üzerinde zayıf etkisi olan ilkel toplumlara oranla çok daha geniş egemenlik kurmuş toplumlar için kullanılabilir.
Tarihte istila amacıyla gelen göç eden topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu’ya taşıdılar. Anadolu, Mısır, Ege ve Yunan uygarlıklarına yakın bir konumda olması nedeni ile bu medeniyetlerden etkilenmiştir. Anadolu’da Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Sümerler, Akkadlar, Elamlılar, Babiller, Asurlular ve daha birçok şey uygarlıklar yaşanmıştır.
Anadolu uygarlıkları; Tarih yazıcılığı, inşa ettikleri barajlar ve sulama kanalları, kaleler, surlar, saraylar ve tapınaklar, resim, kabartma, heykel ve kaya oymacılığı gibi süsleme sanatlarının yanı sıra maden işçiliği, dokumacılık, ağaç işlemeciliği, kilim, üretimi, çivi kullanımı, mobilya yapımı, ticaret ve denicilik alanında yazı, dil, edebiyat, mimarlık, bilim ve sanat konusunda günümüze nice eserler bıraktılar.
 Sözcük anlamıyla uygarlık, “bir ulusun, bir toplumun düşün ve sanat yaşamıyla eriştiği düzey, diğer toplumlardan ayıran, onun özgün yanını ortaya koyan, yaşayış biçimlerinin, kullanılan aletlerin, çalışma biçim ve yöntemlerinin, inançların, düşünsel ve sanatsal faaliyetlerin maddi ve manevi varlıkların tümü.” olarak ifade edilmektedir.  Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
Bir ülke veya toplumun veya diğer zeki canlı türlerinin, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eden uygarlığı bilmeden, öğrenmeden uygar olunabilir mi?
Montaigne diyor ki; “Yamyamlara, aklın kurallarına uyarak barbar diyebiliriz ama bize benzemiyorlar diye onlara barbar diyemeyiz.” Toynbee, Uygarlığı yaratan büyük ırklar değildir, insanları yaratan büyük uygarlıklardır, diyor. Çağımızın büyük düşünürlerinden biri olan Levi Strauss, “ilkel” toplum ile “uygar” toplum arasında bir ilerilik ya da gerilik ayrımından söz edilemeyeceğini ifade ediyor.
Barbarlık’tan sonraki bir aşama olarak “uygarlık”, özetle kent yaşamı, devlet, yazı, kanun, matematik demektir. Her uygarlık, belli bir iktisadi yapının biçimlendirdiği bir değerler sistem olup, bunlar, siyasal ve hukuksal kurumlar, din, ahlak, felsefe, edebiyat, sanat, özetle bir kültürü oluşturan bütün öğelerdir
Son tahlilde Anadolu’da tarih içerisinde bu kadar özel ve yetkin uygarlık yaşanmış olması günümüz toplumumuza yansımış mı? Yansımamışsa nedeni nedir?,  neden yeterince uygarlaşmamışız?
Uygarlıklarla toplumumuzun bağını, korelasyonunu, ilintisini kesen ne olmuş?
Nizamettin BİBER

20 Mayıs 2020 Çarşamba

Will Durantın Kültürel Yapı Taşları


Felsefe tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan üstelik felsefe dalında pulitzer ödülü sahibi Will Durant, felsefeyi ve filozofları, felsefeyle uğraşmayanların anlayabileceği şekilde çekici ve zarif bir üslupla yazmakta büyük bir başarı kazanmıştır. Eserlerinde felsefe konuları, edebi ve merak verici bir özellik taşımaktadır. En zorlu problemleri açıklarken, filozofların çevreleriyle hayatları ve felsefeleri arasındaki ilişkiden ustaca yararlanan Durant, derin olmaktan çok, doğru ve dikkati çeken eleştirilerinde okuyucuya telkinler yapan öğretsel bir tavır takınır.
Alman yazar Hans Dollinger, Durantın kültürel yapı taşlarını sekiz noktada toplayarak şöyle özetlemiştir;
Kültürün ilk yapı taşı emektir, tarım, zanaat, ticaret ve ulaşım.
Kültürün ikinci yapı taşı devlettir, yaşamın soy ve aile tarafından oluşturulan toplumun, yasalar ve devlet aracılığı ile kurallar bağlanması ve güvence altına alınmasıdır.
Kültürün üçüncü yapı taşı toplumsal normlardır. Gelenek ve görenekler, vicdan ve insan sevgisidir bu.
Kültürün dördüncü yapı taşı dindir, din, insanoğlunun yüreğini yatıştıran, ona birlik duygusu veren,  onda toplumsal düzen duygusunu pekiştiren ve mutsuz olanlara da teselli veren doğaüstü güce olan inançtır.
Kültürel beşinci yapı taşı bilimdir, bilim, açık bilgi, kesin saptama, nesnel doğrulamadır.
Kültürel altıncı yapı taşı felsefedir, insanın genel tabloyu kavrayabilmesi için gösterdiği anlık mütevazi çabadır. Şeylerin en son anlamını anlamak için cesaretle ve sonuçsuz bir çabayla yürütülen araştırma tutkusudur.
Kültürün yedinci yapı taşı edebiyat ve düşünsel ürünlerdir. Dilin aktarılması, gençliğin eğitilmesi, yazının gelişimi, şiir ve destanların yaratılması, romanın yazılmaya teşvik edilmesi ve geçmişin kayıt altına alınmasıdır.
Kültürün sekizinci yapı taşını sanat oluşturmaktadır. Yaşamın hoşa giden renklerle, ritimlerle ve biçimlerle güzelleştirilmesidir.
Kültür; toplum içinde kazanılan inanç, davranış ve düşünce kalıplarıyla meydana gelen bir düzendir, toplumlarda yaşayan insanlar tarafından yaratılır, yaşatılır ve ortaklaşa paylaşılır. Paylaşılan ve kabul edilmiş olan tutum ve değerler o toplumun kültürüdür.
Kültürün oluşması ve kültürden söz edilebilmesi için üç ana esas vardır. Bunlar:
1.Bir toplumun var olması,
2.Toplum içerisinde kişilerin karşılıklı etkileşmeleri,
3.Ortak bir dilin var olması, gerekli ve yeter unsurlardır. Kültürün oluşması ve kültürden söz edilmesi için gerekli yeter ve gerekli unsurlarımız söz konusu.
Bütün bunların ışığında Durant’ın kültürel yapı taşları bizde döşeli mi?
Döşendiyse de uygun mu döşenmiş?
Nizamettin BİBER