3 Nisan 2018 Salı

Osmanlıda İki Bilim Adamının Katli

Osmanlılarda pozitif bilimlere karşı belirgin bir ilginin olmadığını biliyoruz. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet ise dogmatik bir dindar değildi. Fatih padişah olduktan sonra Osmanlıda bilim ve kültür etkinliklerinde birden artış olmuştu Eleştiriye eğilimi vardı, sözlü tartışmaları izlemekten hoşlanıyordu. Fatihin zamanında çeşitli bilginler, hatta felsefeciler, İstanbul’da toplanmıştı. Fatih Caminin yanında kurulan medreselerde, iyi bir eğitim ve öğretim hayatı göze çarpıyordu. Tanınmış astronom Ali Kuşçu, Semerkand’dan İstanbul’a gelmişti. Bu dönemin bilginlerinden Tokatlı Molla Lütfi Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun öğrencisi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmış, böylece Sinan Paşa, onun aracılığı ile matematik öğrenmişti. Fatihin özel kütüphanecisi de olan Molla Lütfi, matematik ve astronomi alanında çalışıyordu. Ufku geniş bir adamdı. Taz’if‘ül Mezhab yani Kurban adak yerinin ikiye katlanması adlı kitabı en önemli eseri idi. Molla Lütfi akılcı ve eleştirici bir kişiliğe sahipti. Fatih Sultan Mehmet’le iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Ayrıca, Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere şaka yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Bu yüzden kendisini çekemeyen bağnaz ve cahillerin, kara çalmaları sonucu 2. Beyazıt zamanında Sultanahmet At meydanında idam edildi. Osmanlıda düşünceleri yüzünden idam edilen ilk bilim adamı da Molla Lütfi olmuştu. Tarihteki Molla Lütfi’nin dramı Sokrates’in dramı ile benzer kodlar taşımaktaydı.

Molla Lütfi’den sonra 17. Yüzyılda kaynaklarda Unkapanı’nda bir muayenehane açtığı da yazılan Emir Çelebi, IV. Murad döneminde hekimbaşılık yaparken Sadrazam Bayram Paşa ve Silahdar Mustafa Paşa başta olmak üzere padişahın çevresinden bazı düşmanlar kazandı. Emir Çelebi, hoşsohbet ve tatlı dilli bir kişi olup iyi satranç bilirdi; bu nedenle IV. Muradın danışmanları arasında yer almıştı. Emir Çelebi ayrıca ince zevkli olarak tanınıyordu ona göre hekimler anatomi bilmeli, hayvan ve insan cesetleri üzerinde araştırma yapmalıydı. Bu düşünceler Osmanlı tıbbında “deneyim” kavramının gündeme gelmesi açısından önemliydi.
Emir Çelebi, özellikle Enmuzecü’t-tıb adlı kitabıyla ün kazanmıştı. Kaptanı derya Receb Paşa adına yazdığı bu eserin önsözünde eskileri aynen almanın hatalı olduğunu yazmaktaydı. Silâhdar Mustafa Paşa’nın Hassa hekimliğine tayin etmek istediği bir yakınına karşı çıkması üzerine padişaha afyon kullandığı ihbar edildi. Bunun üzerine IV. Murad, bir satranç maçı sırasında Emir Çelebi’ye fazla miktarda afyon yutturarak ve panzehir almasının fayda etmeyeceği derecede oyunu uzatarak onu ölümle cezalandırdı.
Osmanlıda idam edilen iki bilim adamından sonra üç bilim adamının idamı ile de karşılaşıyoruz. İlk ikisi; Kabız-ı Acemi ve Hamza Bali’dir. Bu iki bilgin din konusunda farklı, değişik düşünceler taşıdıklarından ve özgür düşünceleri olduğundan, zındıklıkla suçlanarak idam edildiler. İdam edilen üçüncü ve daha önemli kişi müderris (ders veren, profesör) Nadajh Sarı Abdurrahman’dır. Bu hoca, evrenin sonsuzluğunu, doğa yasalarının üstünde yasa olmadığını savunuyordu. O da dinsizlik ve zındıklıkla suçlanarak idam edilmişti.
Osmanlıda, medreselerdeki göreceli nitelikli eğitim sistemi bozulmuş, bilimin ve rasyonel aklın yerini cahillik, hoşgörünün yerini zorbalık, liyakatin yerini ise yetersizlik almıştı. Koçi bey ünlü risalesinde “Menasıb-ı İlmiye şefaatle verilmek murat değildir.” Yani hocalık, hatıra gönüle verilecek bir şey değildir diye yazmış, Katip Çelebi de Mizan-ül Hak’da, yani “Hakların Terazisi” adlı kitabında medrese ve bilim dünyasındaki yozlaşmayı belirtmişti.
Ülkemizde Rönesanssın gecikmesi, eski İslam Bilimi geleneğinden kopulması, medrese eğitiminin niteliğinin düşmesi, bozulması, bilimin hayati bir zorunluluk haline gelmemesi, bilim ve felsefe için akılcı ve özgür bir ortamın olmaması gibi nedenler dahil olmak üzere bilim ve düşünce hayatında her şeye Padişah ve onun seçtiği Şeyhülislamın kara vermesi katılığı yaşama damgasını vurmuştu.
Osmanlıda, aklın konusu olan bilim ve felsefe, inanç konusu olan din karşısında hep yenilgiye uğratılmış, bu durum topluma kabul ettirilmiş, gerçek bilim adamları da asılıp gitmişti.
Tarihte ve günümüzde; özgürlük ve eleştiriyi zincire vuran toplumlarda ne akıl ne de bilim gelişmiştir.
Nizamettin Biber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder