14 Kasım 2017 Salı

Müslüman Erkeğin Sakalı

Kadın konusu, tarihten gündelik yaşama uzanan toplumsal dönüşümün en ayrıcalıklı konusudur. İslamiyet’te kadının örtünmesi kuralı yani tesettür, cinsiyet ikiliğine dayanan toplumsal düzenini simgelemiştir. İki cinsiyetin, kadınla erkek arasındaki kesin ayrım çizgisi, kıyafet ve görüntü alanında kendisini bulmuştur. Giysinin ahlaki, yani kadının namusunun korunması işlevine sahip olduğu iddiası edilmiştir. Bir edep aracı olarak giysi, Müslüman kadının bedenini, şeklini, yuvarlıklarını ortaya çıkaracak biçimde sarmaması ve gizlenmesi gerektiği söylenmiştir. İslam hukuk (fıkıh) kitapları, kadın ve erkeğin nasıl giyinmesi gerektiğini en ince ayrıntısına kadar anlatmıştır. Örtünen kadınlarda da cinselliklerinin denetlemeleri gerektiği fikri içselleştirmiştir. Neden örtünüyorsunuz? Kadınların verdiği yanıt örtünme ve cinsellik arasındaki ilişkiye işaret ederek “kadının namusu örtüsünden sorulmaktadır.” şeklindedir.

Buna göre “örtünmeyi tercih eden Müslüman bir kadın namuslu olmayı tercih etmiştir.” Kadın örtünerek, davranışlarını da kontrol altına alır, cazibesi sınırlanır düşüncesi hâkim olmuştur. Edepli olmanın ön koşulu olarak örtü, sadece maddi elle tutulan, gözle görülen kıyafet değildir. Kadının, davranışlarını, konuşmalarını, oturuşunu kalkışını, duruşunu her şeyini olabildiğince daha az cazip olmaya çalışarak yerine getiren bir araç olmuştur.
Kadının cazibesi teşhir edildiği takdirde erkek onu her an baştan çıkarabilir, kadın kendini erkeğin bakışından sakınmalıdır. Örtünmek, erkeklerin bakışlarını kendine çekmemesi için çok önemlidir. Çünkü kadının cinselliği, hatta güzelliği toplumsal düzeni tehdit eden bir unsurdur. Düzensizlik ve fitne yaratmamak adına kadının cinselliği ve güzelliğini gizlemesi gerekmektedir.
Fas’lı feminist yazar Fatima Mernissi, Siyasal “Harem” adlı kitabında, “hicab”, tesettür kavramlarının işlevlerini ve üç boyutunu tanımlamaktadır. Birinci boyut görseldir; işlevi, “bakıştan gizlenmek” ve saklanmaktır. İkinci boyut mekâna ilişkindir. Amacı, cinsler arasında bir sınır çizmek, eşik oluşturmak ve sonuç olarak cinsleri ayırmaktır. Üçüncü boyut ise ahlaki bir fikir içerir ve “yasak emrine” ilişkin olarak, yasak alan işaret eder.
Özellikle 1967’de yaşanan Mısır-İsrail savaşında, İsrail’in Mısır’ı yenmesinden sonra Arap milliyetçiliği daha da gün yüzüne çıkmıştır. Arap milliyetçiliğini daha sembolik bir hale getirmek üzere Mısırlı kadınlar Arap milliyetçiliğinin sembolü olarak başlarına türban örtmeye başlamış ve bu sosyal aktivite dalga dalga İslam ülkelerine yayılmıştır. Ülkemizde de 1970’lerde adı İslamcı ama kökeni Arap milliyetçisi pek çok eser Türkçeye çevrilip okunmuştur. Arap Milliyetçiliğinin simgesi olan şekle ve biçime dayalı türban Müslüman kadının simgesi haline getirilmiştir.
Emperyalizme karşı durmak ve Batıdan farklı olduğunu gösterme kaygısı, çağdaş toplumlardaki İslamcı hareketlerin baş temalarından biri haline gelmiş, türban simge olarak kullanılmıştır. “Müslümanın bir başkasının taklitçisi değil de kişilik sahibi bir insan” olarak görmek isteyen İslamcılar, örtünme üzerinde titizlik durmuştur. İran devriminde olduğu gibi farklılaşma eğilimlerinin ve İslam-Batı karşıtlığının ağır bastığı durumlarda, tesettür, Batı kültürel modelinin reddinin bir simgesi ve İslami kimliğin bir ifadesi haline dönüşmüştür.
Görüldüğü gibi Doğu ile Batı medeniyetlerinin karşı karşıya kaldıkları her durumda siyaset ve kadının cinselliği iç içe geçmiştir.Cinsler arası farklılık ve ayrışma ilkesine dayanan İslami görüşün giyim kuralları da, erkeklik ve dişilik simgeleri pekiştirilmesine dayandırılmıştır.
İslamiyet’te nasıl ki tesettür, kadının gizlenen dişiliğini sergiliyorsa, sakal da açığa vurulan Müslüman erkekliğini simgelemektedir.
Nizamettin Biber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder