Kent
meydanlarının iki önemli işlevi olduğu söylenebilir. Birincisi bir kent toplumu
ve kültürü yaratmak; ikincisi de özgürlük ve demokrasi mücadelesinin platformu
olmak.
İnsanoğlu
uygarlık alanındaki bugünkü gelişmişliğini toprağa yerleşmesine, özellikle kentler kurmasına
borçludur. Kentler, mekânın yazdığı tarihlerdir, zira her mekân bir doğa ve
tarih kitabı gibi okunup yorumlanabilir. Kentler, doğa ve tarihin bilincidir.
Onda tüm bir geçmişin, fiziksel çevrenin, psikolojik etkileşimlerin ve
kaynaşmanın, farklı yaşam tarzlarının yansımasını buluruz. Kentler, uygarlığın
ulaştığı bir aşaması olup, her uygarlık daha önceki kültür ve gelişmişlik
seviyesi ile bulunduğu durumu karşılaştırır ve tarihsel akış içinde kendini
yeniden adlandırır.
Şiirsel
bir ifade ile Kentler bir ruha sahiptir. Onlar konuşur, mırıldanır, şarkı
söyler, efsaneler üretir. Gündelik yaşamın ritmini ayarlar. Meydanlar, caddeler
ve sokaklar bir dünya görüşüne açılır, bir dünya görüşüne bakarlar. Kent, en uç
karşıtlıklardan yararlanmasını bilir, onu gayri şahsi ilişkiler ağında bir
kurala, yasaya dönüştürmesi ve yaşamı farklılıklara tahammül edişiyle
köylerden, kasabalardan ayrılır.
İnsanların
bir araya geldiği, iletişime geçtiği, ortak aktiviteler ve eğlenceler
düzenlediği meydanları ve kamusal açık alanları olmayan bir yerleşim alanı
estetik değildir, demokratik değildir ve ne kadar büyük olursa olsun orası kent
de değildir.
Taksim,
İstanbul’un kentinin merkezi, meydanı, gösteri merkezi diye bilinir. Hak
arayanların çıkıp gösteri yaptıkları bir alan özellikle emekçiler bu alanı
merkez olgusu, iktidar erkine karşı fethetmek isterler.
Taksimi
işçilere 1953 yılında DP yasaklamıştı. 1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramını
kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK’in
organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanına gelmiş, Etap Marmara Oteli’nin
(Bugün The Marmara Oteli) de üst katlarından kitlelere ateş açılması sonucu, 34
kişi hayatını kaybetmiş, 136 kişi de yaralanmıştı. Bu felaketten sonra Taksim
gösterilere uzun süre yasaklanmıştı. Devletin Taksim tabusu ve yasağı nedeniyle
sonraki yıllarda kutlamalar Taksim dışındaki meydanlarda devam etti. Zaman
zaman Taksim gündeme geldiğinde ise her defasında “yasak” yanıtı veriliyordu. 2009 1 Mayıs’ında DİSK ve KESK yeniden
Taksim’de kutlama için girişimde bulundu. Yine izin verilmedi Ancak bütün
engellemelere rağmen binlerce insan barikatları aşarak Taksim meydanına çıktı
ve 1 Mayıs’ı kutladı. Böylece Taksim yasağı kırılmış oldu. 2010, 2011 ve
2012’de Taksim’de yığınsal kutlamalar yaşandı. Sonrasında ise teknik nedenlerle
gösterilere izin verilmese de Taksim irili ufaklı gösterilere sahne oldu.
Geçtiğimiz
birkaç yıla kadar yılbaşı kutlamalar ile turist kadınlara karşı yaşanan
tacizlerin sembolü, olan Taksim Meydanı’nda bu yıl bambaşka bir şölen vardı.
Meydanda çoğunluğunu Suriyeli genç erkeklerin oluşturduğu kalabalıkların
bayraklı-sloganlı 2019 kutlamaları dikkatleri çekiyor, bu konu paylaşım rekoru
kırıyordu.
Taksim;
bütün yaşanan gösteri ve dramatik olaylardan sonra, Ülkemizin emekçileri
tarafından değilse bile;
Düşünce
yapısı pek değişmeyen, Toplumları gelişmemişliğe, yılgınlığa ve sürekli
bunalımlara mahkum eden sorunların nedenlerine pek bakılmayan, bunun yerine ya “Siyonizm”
ya da “Emperyalizm” sorumlu olarak ilan edilen, Norveçlileri yaygın
refaha kavuşturan aynı petrol, ülkelerinde diktatörleri, teokratik baskı
rejimlerini, sosyal adaletsizlikleri üreten, Çoğulcu ve özgürlükçü
demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, şeffaf devletin bulunmamasının nedenleri
araştırmak yerine, “Dış güçlerin parmağı”nı arayan,
Özeleştiri geleneği olmayan, “Ben nerede yanlış yaptım”
sorusuna cevap aramak yerine “Rakiplerim bana yanlış yaptırdı”
önyargısı ile sorunlara yaklaşanlar, Batılı olmak konusunda toplumsal
kararlılığı olmayan hatta bizi olumsuz etkileyen, resmi irademize, sosyopolitik
kaderimize yön verenler tarafından,
Mumin
Sekman’ın tanımı ile Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılayanlar, Dini yüceltip
bilime kayıtsız kalanlar, Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı, imanı yüceltip
aklı aşağılayanlar, Duyguları yüceltip mantığı küçümseyenler, Müteahhitti
yüceltip, mühendisi aşağılayanlar, Üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur
duyanlar, “Alnı secde görüyor” diye, zorba ve hırsız politikacılara oy
verenler, imamları yüceltip, filozofları aşağılayanlar, Ev kadınlığını
yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılayanlar, Kendi çocuklarını Amerika’da
okutup, halk çocuklarını imam hatiplere zorlayanlar, Sözü yüksek olanı değil,
sesi yüksek olanı iyi lider sananlar, Kurumsal çözümler üretmek yerine,
karizmatik lidere tapanlar, Hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ
kurup hayatını bataklığa çevirenler, Standart sahibi olmak yerine, düştükçe
“beterin beteri var” diye kendini avutanlar, Başına gelene katkısını görmek
yerine, hep dış güçleri suçlayanlar, Şeytan taşlamaktan ibadet etmeye zaman
bulamayanlar, Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünenler,
Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inananlar, yani
Ortadoğulular tarafından ele geçirildiğinde milat, 2019 yılını gösteriyordu.
Nizamettin
BİBER