15 Aralık 2018 Cumartesi

Özgürlük, Mutluluk


İnsanoğlunu etkileyen, üzerinde sürekli düşünülerek milyonlarca metin yazılan iki kavram; özgürlük, mutluluk. İnsanlık tarihi bu kavramları elde edebilmek için nice acılar çekti.
Peki, herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu olan özgürlüğü insan nasıl yakalar?

Aristo; Düşünerek,
Friedrich Nietzsche; Kendin kalarak,
Platon; Öğrenerek,
Albert Camus; Baş kaldırarak,
Jean Paul Sartre; Eyleme geçerek,
İbn Rüşd; Vicdanlı olarak,
Farabi; Kalbine kulak vererek diyor.

Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu olan ‘Mutluluk;
Aristoya göre: Bilgidir,
Epikür’e göre: Azla yetinmeyi bilmektir,
Nietzsche’ye göre: İdeal tembelliktir,
İbn Rüşd’e göre: Yolda olmaktır,
George Orwell’e göre: Özgürlüktür,
Gabriel Garcia Marquez’e göre: Eksik parçanı bulmaktır,
Farabi’ye göre: İnanmaktır,
Victor Hugo’ya göre: Ailedir,
James Barrie’ye göre ise: Sevdiğin işi yapmaktır.

Harvard Üniversitesi tarafından yapılan 75 yıl kadar yani yaklaşık bir ömür süren, uzun soluklu bir çalışma olan “mutluluk nedir” araştırması, uzun ve mutlu bir hayatın sırrının kazanılan para veya elde edilen şöhretle ilgisi olmadığını gösteriyor. Sağlıklı ve mutlu bir ömrün sırrı; aileniz, arkadaşlarınız ve eşinizle olan ilişkinizin sağlamlığına dayanıyor. Yani, sağlıklı ve samimi, gerçek insan ilişkilerine…
Nobelli ekonomist, psikolog Kahneman’ın dediği gibi mutluluk da aşk arayışı da irrasyoneldir. Zira, reçetesi de yok. Kişiden kişiye, durumdan duruma farklılık gösteriyor.
İnsan kendisi olursa, kendini, gerçekliğini keşfeder, üretken olur ve insanlığa katkı yaparsa mutlu olabilir. Köyde ağacın altında bir saat uyuyup, sonra türkü söyleyerek tırpana yüklenen de mutludur. Hem de çok daha mutludur belki.
Sonuçta günlük hayatta, eş dost sohbetinde, edebi, felsefi metinlerde o kadar çok duruyoruz ki bu kavramların üzerinde. Belki de Nietzsche’nin dediği gibi rahatta mutluluk yoktur. Mutluluğun sırrı özgürlüktür.
Ve mutlu olmak için önce kendimizden başlayarak, kendi zincirlerimizi kopararak, özgürleşmek gerekiyor.

Nizamettin BİBER

Enflasyon Gebelik Gibi midir?

Ekonomi konusu en anlamadığım konulardan biridir konu ile ilgili eğitimim mühendislikte yarım dönemde okuduğumuz 2 saatlik işletme ekonomisi dersi ile sınırlıdır. İsterdim ve dilerdim ki ahkam keseyim, hatta beylik laflar ederek ders vereyim ama bu konu ile ilgili entelektüel heybem boş. Klasik vatandaş gibi ekonomi benim cebime, yani yaşamıma dokunduğunda onun etkilerini hissederek öğreniyorum. Doğumdan ölene kadar devam eden, aktif bir eylem olarak öğrenme sürecim ekonomi içinde devam etmektedir.

Bertrand Russell bir kitabında; “Son savaşa katılan bütün Avrupa ülkeleri, paralarının değerini düşürdüler, böylelikle dış borçlarının bir bölümünü ödemeyi, reddetmiş oldular. Almanya ile Avusturya ise, enflasyon yolu ile içteki borçlarının tümünü reddetti. Fransa, frankın değerini beşte bire düşürerek, bu şekilde frank üzerinden tanımış olduğu bütün hükümet borçlarının, beşte dördünü reddetmiş oldu.”
Ne zaman mı oldu bu işler? Russell’ın kitabı 1932 yılında yayımlandığına göre 1. Dünya savaşının sonlarına doğru.
Enflasyonla ilgili anlatılanların hepsi kasıtlı… Para değerini sefilleştirme kararını hükümetler, halkı kazıkladıklarını bile bile vermişler. Geçen yüzyılda, üstelik o zamanda, hepsi demokratik seçimlerde iktidar olmuş hükümetler, toplumları hiç sıkılmadan, utanmadan sömürmüşler.
Gerçekleri saklamayı hiç yeltenmeden, enflasyonun gerçekte ne demek olduğunu, en ince bir deyimle özetleyen yine Bernard Shaw’dır, o diyor ki; “Eğer hükümetler kendisine inananların tümünü aldatarak para değerini düşürürlerse, bu yeteneğin efendi, terbiyeli adına enflasyon denir.”
Teknik anlamda enflasyon, mal ve hizmetlere ilişkin genel fiyat düzeyinin yükseldiği ve dolayısıyla paranın satın alma gücünün düşme hızı diye tanımlanıyor. Halk dili ile ise de hayat pahalılığıdır. Konuya ışık tutan başka üstatlar da, gerçeği farklı bir dille aydınlatıyorlar. G. Hampton diyor ki “enflasyonla flört eden, onunla evlenmek zorunda kalır.”
Joseph L. Henderson ise “Az bir şey enflasyon, az bir şey gebelik gibidir, durmadan büyür. Aynı kişi yine gebelik benzetmesini bir başka şekilde, şöyle ifade ediyor; “Enflasyon gebeliğe benzer, legal yollardan durdurulamaz.”
Konunun çarpıcı yanı, bilerek ya da basiretsizlikten görmeyerek, enflasyona neden olan yönetimlerinin çoğunun demokratik ortamda ve serbest seçimlerle iktidara gelen hükümetler olmasıdır. Aralarına sahte demokrasinin girmesi ise bu sonucu değiştirmemektedir.
21. yüzyılda geleceğimizi karartan çevre kirliliği, nükleer tehlikeler, nüfus yığılmaları, açlık, savaş ve enflasyon gibi felaketler, tüm dünya ülkelerini önemli ölçüde tehdit eder görünmektedir.
Ülkemizde merakla beklenen enflasyon oranı son dakika olarak kasım ayında % 1,44 gerileyerek, yıllık bazda % 21,62 açıklandı.
Ülke yönetimlerin ne olursa olsun, diktatöryalar, krallıklar,  demokratik yönetimlerin hepsi enflasyon konusunda çaresiz kalıyor. Anlaşılıyor ki insanlığın geleceği için, yeni arayışlara girerek bugünden hiç bilinmeyen çareler bulmak zorunluluğu var.
Bilmediğimden soruyorum, sahi, Joseph L. Henderson’un dediği gibi; Enflasyon gebeliğe mi benzer, legal yollardan durdurulamaz mı?
Nizamettin BİBER

21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabı ve yazarı

21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens’te insanın nasıl önemsiz bir hayvandan dünyanın efendisine dönüştüğünü, ikinci kitabı Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. 21. Yüzyıl İçin 21 Ders ise yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açmaktadır.

• Donald Trump’ın yükselişi neyin göstergesi?
• Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz?
• Liberal demokrasi neden krizde?
• Tanrı geri mi döndü?
• Yeni bir dünya savaşı yolda mı?
• Dünyaya hangi medeniyet hakim: Batı, Çin, İslam?
• Avrupa kapılarını göçmenlere açık tutmalı mı?
• Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
• Terörizm konusunda ne yapmalıyız?
• Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek?
• Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
• Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz?
• Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?
• Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi?
• Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?
• Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
• Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var?
Harari bu ve benzeri çok temel soru(n)ları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölümde ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getiriyor.

Yuval Noah Harari 2002’de Oxford Üniversitesi’nde tarih doktorasını tamamlamış, halen Kudüs İbrani Üniversitesi Tarih Bölümü’nde dünya tarihi dersleri vermektedir. 2014’te yayımlanan Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens ve 2017’de yayımlanan Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi onlarca dile çevrilmiş, dünya çapında çok satanlar listelerini altüst etmişti. Yazarın şu an üzerinde çalıştığı makro-tarihsel sorular şunlardır: Homo sapiens ve diğer hayvanlar arasındaki en temel fark nedir? Tarihle biyoloji arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Tarihte adalet var mıdır? Tarihin bir istikameti var mıdır? Dünya Halleri olarak ilgiyle takip ettiğimiz isimlerden Tarihçi Yuval Noah Harari‘nin 21. Yüzyıl İçin 21 Ders adını taşıyan kitabı şu anda satışta. Şahsen halen okuduğum bu eser, bir bakıma yazarın Sapiens ve Homo Deus kitaplarında gündeme getirdiği konu ve tartışmaların çözümlemesi gibi de düşünülebilir.

Önümüzdeki dönemde küresel çapta hayatımızı etkilemesi beklenen 21 ana başlık altındaki sorunu analiz eden Harari, yine epey tartışma yaratacak fikirlere imza atmış.

Kitabın ön sözündeki ifadeler benim de kişisel görüşlerimi yansıtmaktadır. Motivasyon ve odaklanmak, net olmak yaşamdaki başarı için çok önemli. Harari kitabın giriş bölümünde “Yerli yersiz bilgi yağmuruna tutulan bir dünyada net olmak güç demektir.” Cümleleri ile net olmanın önemine dikkat çekiyor. Devamında ise “Teoride herkes insanlığın geleceği hakkında fikir yürütebilir ama net bir görüyü muhafaza etmek son derece zordur. İnsanlığın geleceğine dair süre giden tartışmanın ya da konuya dair asli soruların neler olduğunun farkında bile değiliz çoğunlukla. Milyarlarca insan bu konuyu araştırma lüksünden yoksun çünkü yapılacak daha önemli işleri var: çalışmak, çocuklara bakmak, yaşlı anne babalarla ilgilenmek gerekiyor. Fakat maalesef tarih affetmiyor. Siz çocukların yemesi içmesi, kılık kıyafetiyle meşgulken insanlığın geleceği karara bağlanırsa ortaya çıkan sonuçlardan ne siz muaf tutulursunuz ne de çocuklarınız. Bu hiç de adil değil ama kim demiş tarih adildir diye?” ifadelerini kullanırken ben de Tarih’in asla adil olmadığını düşünüyorum.

Okumaya halen devam ettiğim Okunası bu kitabın okunmasını şiddetle öneriyorum.

Nizamettin Biber