İnsanoğlu daha mağara devrinde, ister sihirbazlık törenleri için, ister savaşlarda düşmanlarına korkunç görünmek için olsun, ciltlerini boyarlardı. Bugün bile Dünyadaki kimi Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri doğadaki buldukları boyaları tıpkı modern insan gibi yüzlerine sürerek süslenmeyi ihmal etmiyorlar.
Yunanlı tarihçi Herodot, kendi dönemlerinde de insanların vücutlarının bir yarısını beyaza diğer yarısını da kırmızıya boyadıklarını yazmıştır. Uygarlığın ilerlemesi insanların boyanmaktan duydukları zevki yıkamamıştır. Özellikle kadınlar zaman içerisinde güzelleşmeyi boyada aramışlardır. Eski Mısırlılarda erkekler, güzel gözlü görünmek için, kirpiklerini ve gözlerinin kenarlarını siyaha boyarlardı. Kadınlar ise yüzleri, elleri, tırnakları ve ayakları için boya kullanırlardı. Yahudi kadınları da antiuman boyası kullanarak gözlerini güzelleştirmeye çalışırlardı.
Eski Yunan kadınları güzelleşmek adına türlü hilelere başvuruyorlardı. Boyları kısa olan kalın mantar ayakkabı yaptırıyor, uzun boylular ise düşük tabanlı iskarpinlerle başları önlerine eğik olarak yürüyorlardı. Dar kalçalılar, bu kusurlarını yuvarlak kalça biçimli yastıklarla örtüyorlardı.
Kadınlar güzelleşmek için mide bulandırıcı yöntemlere başvurmaktan çekinmiyorlardı. Yunanlı kadınlar ciltlerini beyazlatmak için yün yağından yapılmış bir merhem kullanıyorlar, dişlerini parlatmak için de sünger taşı tozu ve çocuk idrarından imal edilen bir macuna başvuruyorlardı.
Orta çağda boyanma bir miktar gerilemişse de Rönesans’ta ivme maksimuma yükselmiştir. Kadınlar geceleri yüzlerini tıpkı bugünkü gibi güzellik maskeleriyle örterdi.
Eski güzeller sadece boya ve merhemlerle yetinmemiş, 16.yüzyılın sonunda Fransız güzelleri, yüzlerini güneşin ışınlarından koruyan ve kolay tanınmamalarını sağlayan hafif kadife maskeler takarlardı. 18.yüzyılın ortalarına doğru yapay benler modası inanılmaz boyutlara yükselmişti. Benler, yüzün yapıştırıldıkları kısımlarına göre ayrı ayrı anmalar taşıyordu. Yanağın ortasındaki “çapkınlık”, dudak kenarındaki “alaycılık”, gözün köşesindeki ise “öldürücülük” anlamları taşıyordu. Şimdilerde ise bazı kadınlar çillerinden kurtulmaya çalışmakta bazı kadın dövme meraklıları ise çilli bir yüz için binlerce lira harcamaktadırlar.
Ayrıca, saçları boyamanın binlerce yıllık bir tarihi geçmişi var. Bugün kadınlar, makyajlarında eskisi gibi basit madde kullanmıyorlar daha çok doğal görünmeye çaba sarf ediyorlarsa da boyanmaktan vazgeçmiş değiller. Günümüzde kadınların güzelleşme ve süslenme eğilimine yönelik yıllık 1 trilyon dolara yakın kozmetik sektörü oluşmuştur. Üstelik makyaj ve güzellik bakımı yanında estetik cerrahi yılların izlerini silme adına kadınlara yeni kapılar, ufuklar açmaktadır.
Her kadın kendini her açıdan güzel hissetmek istiyor ve bunun için olağanüstü çaba sarf ediyor. Kapitalizmin tüketim toplumu yaratmak için kullandığı en etkili araçlarından birisi olan moda, tüketim çılgını bireyler oluşturabilmek için her yolu deniyor. Bu amaçla kadın bedeninin seçilmiş olması ise asla bir rastlantı değildir
Kadınlar kendi kimlikleri ya da özgürlükleri için mücadele etmeye en temelden başlamalıdır. Her şeyden önce kendileri adına üretilen kimlikleri toptan reddetmeli ve aslında erkekleri bile faşizan bir biçimde yöneten cinsiyet rejiminin tam karşısında saf tutmalıdır. Emma Goldman’ın deyişiyle “kadının gelişmesi, onun özgürlüğü, onun bağımsızlığı kendinden ve kendisi aracılığı ile olmalıdır. İlk önce, kendisini bir seks metası olarak değil, bir kişilik olarak değerlendirmeli, İkinci olarak, herhangi birisinin kendi vücudu üzerinde hak iddia etmesini reddederek; kendisini toplumun değer yargılarının ve sınırlamalarının korkusundan özgürleştirerek” işe başlamalıdır.
Kadının tüm bu güzelleşme ve estetik çabaları onun bilincinin azalmasına ve nitelikli bir insan olmasına engel olmamalıdır.
Nizamettin Biber